Ulusal bir gazetenin terörist başı ile ilgili yaptığı hatırlatmayı buraya aktararak başlayayım.

“Tam 40 yıl önce 15 Temmuz 1984 günü Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerinde yaşanan PKK terör örgütünün ilk eyleminde Onbaşı Süleyman Aydın ilk şehit oldu.”

Sonra?

Sonra aradan geçen 40 yıl içinde;

Yaklaşık 80 bin terör olayı daha yaşandı.”

Benim hayatımın 3’te birinden fazlasını mahvetmiş bir terör örgütünün en başındaki adam affedilecek ha!

Ülkemde 14 bin 900 asker, polis, korucu ile 7 bin vatandaşı haince şehit edip kanına girmiş, trilyon dolarımızı emerek gelişmesini engellemiş bir terör örgütünde tüm bu emirleri veren affedilecek ve de gelip o gazi mecliste konuşacak ha?

Beyler!

Dedemin İstiklal Madalyası var.

O meclis inşaatçılara ihale edilip yaptırılmadı.

O meclis kanla, irfanla kuruldu.

O sebeple oraya ayak basarken bin defa besmele çekmeniz gerekir.

Ben dedemin manevi mirasını üzerimde taşıyan biri olarak, nasıl cevap vereceğim kendisine?

Balık hafızalı olduğumuz doğrudur.

Çabuk unuturuz.

Ama tarih acımasız olayları yüzümüze “Unutmayalım” diye bir şamarla vuruyor.

Yaşananların sadece bir kaçı…

1 Ekim 1992’de Bitlis’in Cevizdalı köyünü basan PKK, 8’i çocuk 30 kişiyi öldürmüştü ne çabuk unutuldu?

9 Kasım 1992’de Diyarbakır’ın Hani ilçesine saldıran PKK’lı teröristler, evleri basarak insanları kurşuna dizmiş ve saldırıda 4’ü çocuk, 4’ü kadın 12 kişi hayatını kaybetmemiş miydi?

18 Temmuz 1993’te Van’ın Bahçesaray ilçesindeki Sündüz Yaylası’na baskın düzenleyen PKK’lı teröristler, 14’ü çocuk 24 kişiyi katlederken hep beraber ağlamamış mıydık?

Siirt’in Baykan ilçesine bağlı Derince köyünde 21 Ekim 1993 gecesi PKK’lı teröristler okul bahçesinde biri 3 yaşında 13’ü çocuk 22 kişiyi kurşuna dizdi.

Bu katliamın ardından “Bebek katili” olarak hafızalara kazınan bir terörist, gelip mecliste konuşacak ha!

21 Ocak 1994’te Mardin’in Savur ilçesine bağlı Ormancık ve Akyürek köylerine saldıran teröristlerin, 11’i çocuk 21 kişiyi öldürdüğünü unutmadık.

Diyarbakır’da 3 Ocak 2008’de askeri servis aracının geçişi sırasında, bir dershane önünde bomba yüklü aracın patlatılması sonucu 6’sı öğrenci 7 kişi yaşamını yitirdiğinde kahrolmadık mı?

Yine aynı yıl İstanbul Güngören’de vatandaşları hedef alıp 17 kişiyi katletmediler mi?

6 Eylül 2015’te Dağlıca’daki PKK saldırısında 16 asker vahşice katledilmedi mi?

13 Mart 2016’da Kızılay Güvenpark yakınlarında PKK’lı teröristlerce düzenlenen saldırıda 36 kişi katledilmişti.

Bu saldırıda yaralanan 6 aylık hamile Songül Yılmaz’ın karnındaki bebek, terör saldırılarının en küçük kurbanı olmuştu.

Unuttunuz mu?

Bu olaylarda hayatını kaybedenler 40 bin kişiden sadece bir kaçı.

Daha ne acılar var?

Daha ne acımasız katliamlar var.

Daha ne gözü dönmüşlükler var.

Şimdi…

Birileri tüm bunları unutup;

“Gel mecliste konuş” diyecek ha?

“Haydi seni affedelim” diyecek ha?

Kanun çıkarıp “Salıverelim” diyecek ha?

Hepsini Allah’a havale ediyorum…

SOSYOLOJİ

“Özünde toplumsal olan olguların incelenmesi ve bu olguların sosyolojik biçimde açıklanması sosyolojidir” der Fransız Sosyolog Émile Durkheim

Durkheim'ın amacı, “Konusu toplumsal olgu olan, öteki bilimlerin modeline benzer, nesnel bir bilim olarak sosyolojinin olabileceğini ve olması gerektiğini göstermektir.”

Açıklıyor;

“Anomi; Bireylerin ve toplumun anlam kaybına uğramasıdır” diyor.

İnsanlar normlarını, içinde yaşadıkları toplumlardan alırlar.

İnsanları bir arada tutan “Ortak ahlaki değerler ve hukuk kuralları işlevsiz hale geldiğinde”, bu normlar dağılır.

1-Hayatın anlamsızlaşması, değersizlik duygusu, heyecan yitimi, hedef belirleyememe, hiçbir şeyin hiçbir zaman düzelmeyeceğine olan inanç, umutsuzluk ve çaresizlik, görünmez bir zehirli gaz gibi bilinci yavaş yavaş öldürür.

2-Böylesi toplumlarda, kurallar birbiriyle çelişir.

Bir gün alınan karar veya söylenen söz, ertesi gün inkâr edilir.

Kanun ve kurallara uymamanın yaptırımı olmaz.

Uygulamalar keyfidir; akıl erdirilemez!

3-Giderek ilkesiz, sorumsuz davranmak sıradanlaşır; kuralsızlık yerleşik kültür halini alır.

Ortak değerlerin kaybı, insanların birbirine olan duyarlılığını ve saygısını da azaltır.

4-Dayanışma ortadan kalkar.

Paylaşım duygusu yok olur, bencillik artar.

Şiddet tırmanır…

Cehalet, akla ve aydınlığa fütursuzca saldırma cesaretini bulur kendinde… Çünkü ileriye ve aydınlığa yönelik ortak bir utku, bir ülkü yeşeremez böylesi toplumlarda;

Eğitimin önemi azalır…

5-Eğitim, hayatı keşfetme heyecanını yitirir; yerini bir yerlere girip para kazanmak için bir kâğıt parçası edinme telaşına bırakır.

Anomi; bazen anarşi ile karıştırılır ki, bu yanlıştır!

6-Anarşide, siyasi bir otorite veya yönetime başkaldırı vardır.

Anomide, bir hedef yoktur.

Pusulasız gemi gibidir, anomik toplumlar yönünü yitirmiştir!

7-Kitle iletişim araçlarının da bu değersizliklerin temsilcilerini sürekli ekranlara ve basına taşımasıyla, yaşanan tuhaflıklar normalleştirilir.

Böylece, eğitimsiz ve bireyleşememiş kitleler, kısa sürede benzer davranışlar sergilemeye başlarlar.

8-Bu durum toplumda moral çökmesi ve hukuk eksikliğine yol açar.

Tüm geçmiş toplumsal modeller göstermiştir ki, ekonomik dengesizliğin arttığı tüketim toplumlarında şiddete yönelim kaçınılmaz olarak artmaktadır.

Bunun nedeni, bu tür toplumların bireylerinin birbirilerine yabancılaşmaları nedeniyle birbirileriyle ilişkilerini, birbirilerini nesneleştirerek kurmalarında yatmaktadır.

9-Böyle bir ortamda mekâna yabancılaşan insanın ötekini bir nesne olarak görüp ona şiddet uygulamasının önüne geçilmesi imkânsızlaşır.

Hani diyoruz ya şiddet ülkemize önüne geçilmez bir hal aldı.

İşte açıklaması yukarıda yazılı.

Bizi özellikle mi bu hale getirdiler?

Yoksa kendi beceriksizliğimizden mi bu hale geldik?

Anlayamıyoruz.

Anladığımızda ise iş işten çoktan geçmiş olmasa bari…

DİZİ DİZİ

Pek dizi filan seyretmem.

Komedi programlarına takılırım o kadar.

Ancak bazen şöyle bir zaping yaptığımda denk geliyorum da, dizilerde rol alan erkeklerin yüzde doksanı kirli sakallı.

Önceleri pek fark etmemiştim ancak eşim söyleyince özellikle baktım.

Aman ya rabbim!

Gerçekten de öyle.

“Bu ne yahu!” demekten alamadım kendimi.

Bu dizilerin yönetmeleri özellikle mi istiyor anlamadım.

Kesinlikle yakışmıyor.

Üçüncü dünya ülkesinden çıkmış insan hüviyetinde bizi kesinlikle yansıtmıyor.

Ayrıca her dizide bir silah, bir kavga, gerginlik, şiddet, döğüş.

Ben ne yahu?

Çarşamba akşamı sosyal medya kısıtlaması neticesinde yine zaping yaparken Show TV’de yeni başlayan “Kalpazan” isimli diziye takıldım.

İsminden dolayı tabi, merak ettim acaba “Konusu nedir?” diye.

“Hayatta doğru oldun da ne oldu?” şeklindeki cümlesiyle hayatı dürüstlükle geçmiş ağabeyine kalpazanlık yaptırmaya kalkan bir kardeş figürü, hoş olmamıştı.

RTÜK bu tip dizilere bakmıyor mu acaba?

Dürüstlüğün iş yapmadığı, kalpazanlıkla zenginliğe gidileceği tezini savunan bir dizi.

Hoşuma gitmedi, birilerinin de hoşuna gitmemesi lazım galiba…

1 MİLYON AĞAÇ

CHP Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan Kazdağlarına dikkat çekerek şu açıklamayı yaptı.

“Bakır madeni olarak zaten çalışmakta olan bu maden, hedeflediği genişlemeyi yaparsa Bayramiç ilçemize bağlı Yanıklar, Hacıbekirler, Halilağa, Muratlar, Osmaniye, Yaylacık ve Söğütgediği Köyleri’mizi etkileyecek büyük bir doğa katliamı yaşanacak!”

Buyurun işte!

Vekil basbas bağırıyor.

Katliamdan bahsediyor.

Sonra devam ediyor açıklamasına ve biz de dehşete düşüyoruz:

“Gittik, gördük;

Kesim için ağaçlar işaretleniyor.

Firmanın açıklaması 240 bin ağaç kesileceği yönünde ancak bu hesaplamada gövdesi 8 santimin altındaki ağaçlar ağaç olarak kabul edilmiyor.

Bütün bitki örtüsü değerlendirildiğinde tahmini 1 milyon ağacın kesilmesi söz konusu”

Hayır yanlış okumadınız, tam 1 milyon ağacın kesileceğinden bahsediyor.

İktidarımız buna seyirci kalıyor, bu izinleri veriyor.

Peki siz vatandaş olarak vicdanınız rahat bir şekilde bu izinleri veriyor musunuz?

7 HAZİRAN-1 KASIM ARASINDA NE OLDU?

16 Temmuz 2014'te "Çözüm süreci" resmi olarak başladı.

7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olamayan AKP, tekrar seçime gitti ve 1 Kasım seçimleri yapıldı.

22 Temmuz'da 2015 yaşanan Ceylanpınar saldırısı ile “Çözüm Süreci” bitti.

7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar uzanan 5 aylık süreçte:

İki bombalı eylem, sınır ötesi operasyon, Türkiye genelinde gözaltı ve tutuklamalar, Doğu ve Güneydoğu kentlerinde sokağa çıkma yasakları asker, polis ve sivil ölümleri yaşandı.

Bu süreç sonunda yapılan 1 Kasım seçimlerinde yüzde 49 oy alan AKP tekrar iktidar oldu.

Peki 7 Haziran 2015 ile1 Kasım 2015 arasında hangi olaylar yaşandı?

11 Temmuz: KCK, ateşkesi sonlandırdı.

17 Temmuz: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını söyledi.

20 Temmuz: Suruç’ta IŞİD’li canlı bomba, kendisini patlattı. 33 kişi hayatını kaybetti.

22 Temmuz: Ceylanpınar’da iki polis, evlerinde uyurken öldürüldü.

23 Temmuz: IŞİD, Kilis’te sınırdan ateş açtı bir astsubay öldü. Diyarbakır’da bir polis PKK tarafından öldürüldü.

24 Temmuz: TSK uçakları IŞİD hedeflerini ve Kandil’deki PKK kamplarını bombaladı. Polis de Türkiye genelinde IŞİD, PKK ve DHKP-C operasyonu yaptı.

11 Ağustos: Erdoğan, çözüm sürecinin kaldırıldığını açıkladı.

20 Ağustos: Lice’de 4 asker öldürüldü. Bir gün sonra Siirt’te yola döşenen patlayıcılar askeri aracın geçişi sırasında patlatıldı, 8 asker hayatını kaybetti.

22 Ağustos: Şırnak’ta karakola düzenlenen saldırıda Yüzbaşı Ali Alkan hayatını kaybetti.

5 Eylül: Cizre’de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 20’ye yakın sivil çatışmalarda öldü.

6 Eylül: Dağlıca’daki PKK saldırısında 16 asker öldü.

8-9 Eylül: Iğdır’da gümrük kapısını koruyan polislere yönelik saldırıda 13 hayatını kaybetti.

20 Ekim: Davutoğlu, Van’daki mitinginde “AKP iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toroslar dolaşacak” diyerek Kürt seçmeni tehdit etti.

10 Ekim: Ankara’daki barış mitinginde iki ayrı bombanın patlaması sonucu 102 kişi hayatını kaybetti.

1 Kasım: Seçim yapıldı…

KONUŞMA BİLMEYEN ADAM

Konuşmayı çok sevmeyen bir adam manastıra kapanmış.

Manastırdaki papazlar da adama 7 yılda bir konuşma hakkı vermişler.

Aradan 7 yıl geçmiş, başpapaz adamı çağırmış ve “Söyleyeceğin bir şey var mı?” diye sormuş.

Adam sadece; “Yerler çok soğuk!” demekle yetinmiş.

“Tamam odana çekilebilirsin” demiş başpapaz.

14 yıl sonra adamı bir daha çağırmışlar, adam bu sefer; “Yemekler çok kötü!” demiş.

Papazlar yine “Odana çekilebilirsin” demişler adama.

21 yıl dolduğunda adamı tekrar papaz heyetinin önüne çıkarmışlar ve; “Söyleyeceğin bir şey var mı?” diye sormuşlar.

Adam “Evet var… Ben istifa ediyorum!” deyince, başpapaz hiddetle;

-“Zaten biz de bunu bekliyorduk. Çünkü geldin geleli, hep şikayet, hep şikayet!”

“Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.”

Theodore Roosevelt