YALAN

Vicdanında bir sızlama hisseden politikacı, yaşlı bir adama fikir danışmış:

-“Ben halka 6 defa yalan söyledim baba, demiş. Bana günahımın affı için ne yapmamı tavsiye edersin?”

İhtiyar, soru üzerinde düşünmüş, sonunda şu cevabı vermiş:

-“İki koç kurban et, peşinden tövbeyi unutma” demiş.

Politikacının yanındaki arkadaşı da fırsatı kaçırmadan sormuş:

-“Ben, beş kez yalan söyledim, bana ne tavsiye edersin?”

İhtiyarı bir düşünce almış, ama onun da çaresini bulmuş:

-“Bir defa daha yalan söyle. Altı olunca, sen de iki koç kesip tövbe edersin.”

İYİLİK!

Okulda öğretmen çocuklardan hafta sonu bir iyilik yapıp gelmelerini ister.

Sınıfta da 3 afacan çocuk vardır.

Hafta başı gelince öğretmen sırayla herkese ne tür iyilikler yaptıklarını sormaya başlar.

Sıra bizim afacanlara gelmiştir.

Ali’ye sorar: “Ali söyle bakalım sen nasıl bir iyilik yaptın?”

Ali övünerek: “Hocam yaşlı bir bayanın karşıya geçmesine yardım ettim” der.

Öğretmen: “Aferin” der.

Sıra Veli’ye gelir: “Ona da aynı soruyu sorar.”

Veli de: “Hocam ben de Ali’ye yardım ettim. Yaşlı bayanı karşıya geçirdik.”

Öğretmen: “Aferin” der.

Sıra Osman’a gelir.

Aynı soruyu ona da sorar..

Osman da: “Hocam ben de Ali ile Veli’ye yardım ettim, Yaşlı bayanı karşıya geçirdik.” deyince öğretmen biraz düşünür ve sorar:

-“Neden üçünüzde aynı kişiye yardım ettiniz peki?”

Çocuklar hep bir ağızdan:

-“Hocam, yaşlı kadın karşıya geçmek istemeyince üçümüz bile az geldik, ne diyorsunuz siz?”

KİMSİN?

Temel bir gün uçakla Amerika’ya gitmiş ve çok yorgun olduğu için, bir otele yerleşip uyumaya koyulmuş.

Fakat tam uyuyacakmış ki yandaki daireden müthiş bir gürültü ve müzik sesleri gelmiş.

 Temel dayanamamış, duvarı yumruklayıp: -“Kimsiniz ulan! Uyumaya çalışıyoruz, bu ne gürültü?” diye bağırmış.

Karşı daireden tek ses:-“Jean Claude Van Damme!”

Temel yine bağırmış:

-“Gelirsem dördünüzün de bacaklarını kırarım!”

TAMİRAT

Bir makine mühendisi, bir elektrik mühendisi ve bir de bilgisayar mühendisi binmişler bir arabaya gidiyorlarmış.

Yolun yarısına geldiklerinde araba bozulmuş ve makine mühendisi “Ben hallederim” deyip yatmış arabanın altına…

Bir kaç yere çekiç vurmuş, vida sıkmış falan, ama araba düzelmemiş.

Bu sefer elektrik mühendisi hemen atlamış “Bana bırakın” diye.

Kabloları kontrol etmiş, elektrik aksamına bakmış, binmişler arabaya ama tık yok gene.

Makina ve elektrik mühendisi bilgisayar mühendisine dönmüşler ve sıranın kendisine geldiğini anlatmışlar.

Bilgisayar mühendisi: “Arabadan çıkıp bir daha girsek?” demiş.

Bu sırada elemanlarla ilgili gözlemlerini sürdüren endüstri mühendisi, etüt çalışmaları sonucunda “Her üç elemanın da verimsiz çalıştığına kanaat getirerek” üçünü de arabadan indirmiş ve direksiyona geçerek diğerlerine arabayı ittirtmiş…

ŞOFÖR?

Amerika’ya gezmeye giden Papa, otelde sıkılmış ve şoföründen anahtarı alıp, limuziniyle dolaşmaya başlamış.

Bir ara kırmızı ışıkta geçince polis durdurmuş.

Memur bir bakmış ki arabayı Papa kullanıyor.

Hemen telsizden âmirini aramış.

-“Âmirim çok mühim birisini durdurdum, ne yapayım?

-“Bill Gates’i mi?”

-“Hayır.”

-“Clinton mı?”

-“Daha mühim…”

-“Daha mühim kim var?”

-“ Valla âmirim, bilmiyorum ama şoförlüğünü Papa yapıyor.”

ÇOK UĞRAŞMIŞ

Zamanın en büyük Mafya babası çok ağır bir suçtan yargılanmaktadır ve idamı istenmektedir.

Jüri üyelerinin içinde Temel de vardır. Mafyanın adamları mahkemeden önce Temeli bir kenara çekerler ve şöyle derler:

“Temel ne yap et Baba için alınacak kararı müebbete çevir yoksa bu senin sonun olur…”

Temel’in içine korku düşmüştür: “Acep ne yapsam da bu adamı kurtarsam” diye düşünür.

Dava başlar günlerce devam eder ve nihayet Jüri üyeleri karar vermek üzere odalarına geçerler.

Aradan uzun bir süre geçtikten sonra jüri geri gelir ve kararını okuyarak, “Müebbet hapis” derler.

Bunu duyan Babanın adamları ne yapacaklarını şaşırırlar doğru Temel’e gidip:

-“Afferim sana Temel şimdi gözümüze girdin” derler ve “Ehh be Temel iyi güzel de bu işi nasıl başardın” diye sorarlar.

Temel: -“Sormayın bre uşaklar” demiş, “Hakim Beraat Beraat diye tutturdu müebbete çevirmek kadar aklan karayı seçtim…”

TADI NASIL?

Milli Park Polisleri adamın birini, nesli tükenmekte olduğu için koruma altına alınan bir Boz Kartal’ı kesmiş, pişirmiş yerken görmüşler ve derhal tutuklamışlar…

Mahkemede adamın avukatları müthiş bir savunma yapmışlar:

-“Bu adam ormanda yolunu kaybetmişti. Günlerdir aç olduğu için ya kartalı öldürecekti, ya kendisi ölecekti.” diye…

Yargıç bu savunmayı kabul edebileceğini söylemiş.

Kararını açıklamadan önce, sanığa dönmüş:

-“Son bir şey sormak istiyorum, ben de av meraklısıyım da… Bu Boz Kartalın tadı nasıl bir şey?”

-“Valla efendim!” demiş adam, “Tam olarak Kelaynak ile Mavi Gagalı Puhu Kuşu tatlarının arasında bir şey..!”

NE ZANNETTİN?

Temel ile Dursun Toronto’ya gelmişler. Dünyanın en yüksek kulesi olan CN Tower’i gösterip Temel, Dursun’a:

-“Haçan burası o kadar yüksek ki yukarıdan düştüğün zaman, aşağıya gelene kadar 3 gün geçer.”

Dursun:

-“Hadi yaa… Peki, düşünce ölür müsün?” diye sorunca,

Temel:

-“Ne zannettin ya! 3 gün yemeden içmeden yaşanırmı da…”

KOL

Avukat hırsızlıkla suçlanan müvekkilini yaratıcı bir savunma ile hapisten kurtarmak istemektedir.

Avukat Yargıca hitaben;

-“Müvekkilim, arabanın camından içeri sadece kolunu sokup çantayı almıştır. Müvekkilimin kolu, müvekkilimin bizzat kendisi değildir. Sadece bir kol tarafından işlenen bir suç için, niye bütün bir kişiyi cezalandırıyorsunuz.” der…

Yargıç, gülümseyerek;

-“Peki o zaman aynı mantıkla gidiyorum ve müvekkilinizin kolunu 1 yıl hapse mahkûm ediyorum. Müvekkiliniz isterse ona eşlik edebilir.” der…

Müvekkil gülümser.

Avukatın yardımıyla müvekkilin takma kolunu çıkartırlar ve dönüp giderler…

AYNI MANTIK

Arabayı hızlı sürmekle itham ediliyordu. Çünkü uzmanlar, arabayı kullananın sarhoş olduğu tespit etmişlerdi.

Adam mahkemede: “Sarhoş değildim. Sadece her zamankinden fazla içmişim, o kadar.” diye savunma yapar.

Hakim dinledikten sonra kararını bildirmiş: “Bu iddianızı nazarı itibare alıyorum ve sizi on beş gün yerine, iki hafta hapse mahkum ediyorum!”

ŞİİR

Temel ile Dursun bir gün demişler ki:

“Ula bütün âlem şâir oldu. Biz niye şiir yazmıyiz?”

Temel hemen oturmuş bir şeyler karalamış:

Bolu Mengen Gerede

Hamsi oynar derede

Benim sevgilim

Nereye gitmiş olabilir ki?

Dursun bakmış, bakmış ve “Olmadı” demiş.

-“Neye olmadi daa?” diye sorunca Temel, cevaplamış:

-“Ha uşağım, hamsinin derede ne işi vardur?”

NE YAPARSIN?

Güney Amerikalı bir subayla bir er konuşuyorlar.

“Savaşta bir düşmana rastlarsan ne yaparsın?”

“Vururum.”

“Doğru, peki bir düşman bölüğüne rastlarsan ne yaparsın?”

“Vururum.”

“Olmadı. Koşup karargâha haber verirsin. Peki savaş meydanında bir inek görürsen ne yaparsın?”

“Vururum.”

“Olmadı.”

“Koşup karargâha haber veririm.”

“Yine olmadı. Boynuzlarından tutup karargâha sürüklersin. Şimdi beni görürsen ne yapacağını söyle.”

“Vururum.”

“Olur mu canım. Ben senin komutanınım.”

“Döner karargâha haber veririm.”

“Yahu ben düşman bölüğü değilim ki.”

“Hah tamam. Boynuzlarından tutup karargâha sürüklerim…”

ANLARLAR MI?

Temel Londra’da otelin birinin odasında kara kara düşünüyor.

“Ulan” diyor, “Ben aşağıdan içki isterken Laz olduğum anlaşılır mı acaba?”

Geçiyor aynanın karşısına ve prova yapıyor…

-“Bana bir fisku… Yok böyle anlarlar. Bana bir raki… Yok böyle de anlarlar… En iyisi bana bir bira diyeyim…Tamam böyle iyi” diyor ve aşağıya iniyor.

Masaya dirseklerini dayıyor ve sesleniyor.

-“Barmen bana bir bira.”

Barmen Temel’i biraz süzdükten sonra soruyor:

-“Birader sen Laz mısın?”

Temel: “Uuuy nasıl anladun uşağum” diye sormuş.

Barmen cevaplamış: “Çünkü burası resepsiyon, bar karşıda…”

İYİ DOKTOR

“Temel çok iyi bir doktordur” demiş Cemal…

Dursun sormuş: “Nereden biliyorsun?”

“Geçen yıl çok pahalı bir ameliyat olmam gerekiyordu, param yoktu, röntgende rötuş yaptı.”

SAĞLIKLIYMIŞ

Hemşire Doktora; “Ne zaman tansiyonuna bakmak için eğilsem hastanın nabzı hızlanıyor, tansiyonu yükseliyor. Ne yapsam Doktor Bey?”

Doktor: “Bu sağlıklılık belirtisi Hemşire Hanım. Yakanızı iliklemeniz yeterli.”

TÜH!

Yahudi’nin biri, pazara, topal eşeğini satmak için götürür, fakat alıcıyı kandırsın diye eşeğin tırnağına bir çivi çakar.

Eşeğe bir Kayserili müşteri çıkar.

Kayserili ayaktaki çiviyi görür, içinden “Çiviyi çıkarırım, eşek düzelir!” der, parayı verir, eşeği alır.

Yahudi ertesi gün sağda solda övünür:

-“Siz Kayserililer açıkgözüz, diye övünürsünüz, eşek anadan doğma topaldı, o çiviyi ben çaktım, alıcıyı aldattım!”

Duyanlar eşeği alan Kayseriliye koşup, anlatırlar.

Kayserili elini dizine vurur:

-“Tüh yahu, verdiğimi para sahte olmasaydı, bayağı kazıklanmıştım!”

NEREYE?

Yeni ilçe olan bir köye trafik ışıkları yeni konmuş, ışıkların altında bir polis bekliyor ve halkın ışıklara uymasını sağlamaya yani bir çeşit trafik eğitimi vermeye çalışıyormuş.

O sırada, bakmış ki; bir kadın, elinde tuttuğu çocuğuyla, kırmızı yanarken karşıya geçiyor.

Hemen seslenmiş:

-“Hanım, hanım! Nereye?”

Kadın dönüp:

-“Vıy!” demiş, “Sana ne? Eltimgile gidiyom...”

TİTANİK!

Hitler ele geçirilen İngiliz, Fransız ve Yahudi üç esire bir şans tanımak istemiş…

-“Size birer soru soracağım, bilirseniz sizi bırakacağım” demiş.

İngiliz’e sormuş:

-“Titanik kaç yılında battı?”

İngiliz hemen cevap vermiş:

-“1912 yılında.”

Hitler İngiliz’i göndermiş, Fransız’a sormuş bu kez;

-“Titanik’te kaç kişi öldü?”

Fransız cevap vermiş

-“1050 kişi.”

-“Tamam, sen de gidebilirsin” diye özgür bırakmış.

Ve Yahudi’ye dönmüş;:

-“Say lan ölenlerin isimlerini!”

SEBEP!

Sarışının biri, İstanbul’da bir galeride yeni otomobillere bakıyordu.

Bir spor arabanın önünde durdu:

-“Çok hızlı gider mi bu?” diye sordu satıcıya…

-“Hızlıdır… Bu araba sizin olsun şimdi, yarın saat 3’te Kars’ta olabilirsiniz… Almak ister misiniz?”

-“Biraz düşüneyim” dedi sarışın ve evine gitti…

Ertesi gün galeriye geri döndü:

-“Arabayı istemiyorum. Bütün gece uyumadım ve yarın sabah saat 3’te Kars’ta olmak için bir sebep aradım, ama bulamadım…”

OYNASANA

Sarışının biri, ilkokul öğretmeni olarak staja başlar, çok heveslidir.

Bir gün teneffüs sırasında bütün çocuklar futbol oynarken bir çocuğun oyun alanının sonunda kenarda durduğunu görür. Çocuğun iyi olup olmadığını öğrenmek üzere yanına yaklaşır ve çocuk bir sorununun olmadığını söyler.

Bir süre sonra sarışın çocuğun yine tek basına aynı yerde durduğunu görür, içi rahat etmez ve tekrar çocuğa yaklaşarak, “Senin arkadaşın olmamı ister misin?” diye sorar, çocuk pek hevesli olmamakla birlikte “Tamam” der.

İlerleme kaydettiğini düşünen sarışın öğretmen; “Bütün çocuklar topun peşinde koşturup oynarlarken sen neden burada duruyorsun, gidip oynasana?” diye sorar.

Afallayan cocuk hayretle cevap verir:

“Çünkü ben kaleciyim!!!”