Dün coşkuyla tüm Türkiye’de çoluk, çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek olarak bu toprakları vatan olarak benimsemiş kim varsa Cumhuriyetimizin 101. Yılını kutladık.

Birileri hala içine sindirmemiş olsa da Cumhuriyet onlara da kucak açmış duruyor.

Bulundukları makam ve mevkiyi Cumhuriyet sayesinde kazandıklarını unutmasalar, işi çözecekler aslında.

.

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demişti Atatürk.

.

Her söylediği doğru olup, yaşandığına göre Türkiye Cumhuriyeti de sonsuza kadar yaşayacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın.

.

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana neler yaşadı bu ülke?

Ne vatanseverler yetiştirdik ama bizleri engelleyen hainimiz de çoktu.

Hala Cumhuriyeti içine sindiremeyen, hala hayal peşinde koşan vatan hainleri ile dolu bu topraklar.

.

Ülkenin birliği, bütünlüğü için savaşmak varken, onu bölmek için mesai harcayanlara yazık.

Bu topraklar için kanla, canla ödenmiş bedel ortada dururken hala onu yıkmaya, bölmeye uğraşanlara yazık.

.

Atalarının kutsal mirasına itiraz ederek peşkeş çekmeye çalışanların bu ülkede yeri yok.

Bir takım güçleri arkasına alarak cesaretlenenlerin sonunun iyi olmadığını tarih sayfa sayfa yazıyor.

.

Güzel vatanımızda özgürce yaşamak, cumhuriyetimizi kanımızda hissetmek varken onu bozmaya, başkalarının saçma sapan söylemlerinin peşinde koşmaya ne gerek var?

Ruhun özgürlüğü varken, birilerinin kuklası olmakta neyin nesi?

.

Cumhuriyetimizin 101. Yılını kutladığımız şu günlerde herkes;

Aklını başına almalı, vatan menfaatlerini kendi menfaatlerinin üzerinde tutmalı ve dış mihraklı bozguncu oyunlara gelmemelidir.

(101. yılda hala bunları konuşuyoruz o ayrı tabi. Bizler Atamızın gösterdiği yolda şimdiye kadar dünya lideri olacak kadar büyümüş, ileri gitmiş ve muhasır medeniyetlere örnek olup kıskanılacak hale gelmiş olmamız gerekirdi.)

.

Atatürk yolundan sapanların başına Fetö gibi teröristlerin bela olduğunu daha yeni yaşadık.

Atatürk Gençliğe Hitabesinde bizi;

“İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.” şeklinde ikaz ediyor.

.

Bu bedhahlar oldu mu?

Oldu.

Neden?

Çünkü atalarımızın önümüze koyduğu yoldan ayrılmaya kalktığımız için.

Daha da olacak mı?

Olacaktır, o sebeple dik ve hazır durmalıyız.

.

Atatürk bu bedbahtları ise şöyle tarif ediyor:

“İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.”

.

“… memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.”

.

“Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”

.

Atatürk bu durumda yapılacakları da bize söylüyor:

“Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin.”

.

“Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır.”

.

Bu gücü nereden bulacağımızın adresini bile tarif ediyor;

“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” diyor.

.

Cumhuriyet; Eşitliktir.

Cumhuriyet; Halkın iktidarıdır.

Cumhuriyet; Haktır, hukuktur, adalettir.

Cumhuriyet; Laikliktir.

Cumhuriyet; Demokrasidir.

Cumhuriyet; İnsan haklarıdır.

Cumhuriyet: Medeniyettir.

Cumhuriyet: Aydınlıktır.

Cumhuriyet; Bağımsızlıktır.

Cumhuriyet; Özgürlüktür…

.

Kıymetini bilelim, yanlış yollara sapmayalım.

.

Yaşasın Cumhuriyet!

 

GERİ VİTES

Ülkemizde bir “U” dönüşü furyası sürmekte.

Başımızı nereye çevirsek “Geri vites” var.

Güvenip peşine takılacağız adam birden “R” yapıyor.

İnanılmaz bir ahlak oluştu.

Çekinme yok, yüksünme yok, utanma yok, yüz yok.

.

Nasıl bu hale geldik.

.

Eskiden bu insanlar toplumdan dışlanır, yüzüne bile bakılmazdı.

Resmen lanetlenirdi.

.

Şimdilerde baş tacı ediliyor ki hayret.

Ne ara bu hale geldik.

.

Makam için,

Mevki için,

Para için, çıkar için yapılan bu dönüşler neredeyse moda oldu.

.

Hatta öyle çok ki bunlar, örnek vermeye kalksam gazetenin sayfaları almaz.

.

Yahu insanda biraz gurur olur, şeref olur, namus olur.

Hepsi maşallah ayaklar altında.

.

Bu “U” dönüşleri içinde barındıran uygun bir fıkra var, yazmadan geçmeyeyim dedim.

.

Amerika'da bir süpermarkette, müşteri yarım kivi satın almak istiyor.

Tezgâhtar bunun mümkün olmadığını söylüyor.

Haliyle kavga çıkıyor. Tezgâhtar

koşa koşa müdüre gidiyor:

"Efendim, hayvanın biri yarım kivi almak istiyor" der demez şöyle bir arkasına dönünce ne görsün?

Müşteri arkasından gelmiş, ensesinde duruyor...

Tezgâhtar hemen kıvırıyor ve müşteriyi işaret ederek;

"Bu beyefendi de diğer yarısını almak istiyor, efendim..." diyor

Müdür durumu anlıyor, adama yarım kiviyi mecburen verip gönderiyorlar.

Müdür bir saat sonra tezgâhtarı çağırtıyor:

-"Tebrik ederim, çok zeki davrandın, iyi idare ettin. Nerelisin sen?”

-“Brezilyalıyım efendim..."

-"Amerika'ya niye geldin?"

-"Brezilya cazip bir yer değil efendim, orada insanlar ya fahişe, ya da futbolcu..."

Müdür biraz kızarak;

-"Biliyor musun, benim karım da Brezilyalı..."

-"Yaaaaaaaa öyle mi… Yenge hangi takımda futbol oynuyor?"

.

Bize düşen görev bu “U” dönüşcüleri içimizden temizlemek…

 

NASIL GERİ ZEKÂLI OLDUK?

Milyonlarca yıl süren evrimden sonra, gelişimini 50.000 yıl önce tamamlayan insanoğlu; beyin ve zeka olarak genetik değişimine uygun hızla evrilseydi şu anda galaksiler arasında seyahat ediyor olurduk.

.

Peki neden böyle olmadı?

.

Çünkü kendi kendimizi engelledik, dar görüşlerle orta çağ dünya düzenini korumaya aldık.

.

Sonucu da bu oldu tabi.

.

Tarihte birçok örnek verilmiş bu durumlar için.

İşte onlardan bir kaçı:

.

2. Mısır İmparatorluğu dönemi fizikçi ve gök bilimci Kamose-Menes;

“Anıt mezarlar ve piramitler, ölümden sonra buraya gömülen kimseyi canlandırmayacak” dediği için öldürülmüş.

Soyu devam etmemiş.

.

Antik Mısır'ın diğer bir filozofu Amentebat;

“İnsanları mumyalayarak öbür dünyaya gönderemezsiniz” dediği için ailesi ile birlikte yok edilmiş.

Soyu devam etmemiş.

.

Romalı matematikçi, gökbilimci ve filozof Flavus Lucretius Claudius;

“Roma Tanrı’ları bir masaldır” dediği için katledilmiş.

Soyu devam etmemiş.

.

Antik Yunanlılar, devrin en büyük filozofu Sokrates'i 2500 yıl önce “Yunan tanrılarına inanmadığı için” öldürmüşler.

Soyu devam etmemiş.

.

Giardano Bruno, italyan filozof.

Kapalı evren görüşünü ilk reddedenler arasında. “Dünya güneş etrafında dönüyor” dediği için Kilise tarafından Roma'da diri diri yakılmış.

Soyu devam etmemiş.

.

Sadece Avrupa engizisyon mahkemelerinde 50.000 aydın, düşünür, filozof, sanatçı yakılmış.

Soyları devam etmemiş.

.

Paleolitik Çağ'dan itibaren son 40.000 yılda istatistiksel olarak sayıları 143 milyon olarak hesaplanan üstün zekâlı insan “Dinlere, Tanrı’lara, dogmalara, tabulara, masallara” inanmadığı için öldürülmüş ve hiç birisinin Soyu devam etmemiş.

.

Peki soyları devam etseydi ne olacaktı?

Bugün dünya insan popülasyonunun %5’i değil, %35'i üstün zekâlı olacaktı.

.

Öyle olunca;

Endülüs ve İskenderiye kütüphaneleri yanmamış olacaktı.

.

Bilim, sanat, felsefe üreten değerli insanlarla birlikte bugün -fosil yakıt yakmadan- daha temiz bir dünyada yaşıyor olacaktık.

.

Bizim de zekâ seviyemiz bugünkü aptal halimizle kıyaslanmayacak kadar yüksek olacaktı.

.

Bu durumda hepimiz geride kalan düşük zekâlı insanların torunlarıyız.

Çünkü akıllı ve zeki insanların genleri bize aktarılamadı...

 

MİMAR SİNAN

Mimar Sinan vefatından önce kendisinin gerçek çabasını, "Akıl sahiplerinin" anlayacağını ummuştu.

.

Büyük Mimar, 5 asırdır ayakta kalan ve hâlâ bilim dünyasını şaşırtan eserlere imza attı.

Döneminin çok ilerisinde, tamamen kendi formülleriyle yapılar inşa etti.

O dönem Mimar Sinan'ın kullandığı yapı teknikleri, bugün ileri teknoloji olarak biliniyor.

.

Mesela Mimar Sinan'ın kullandığı kazık temel tekniğiyle Dubai'deki Burj Al Arab inşa edildi.

.

Büyük Mimar; daha o dönemde Korozyonu, Oksitlenmeyi, Kimyasal Aşınmayı ve Drenaj sistemini biliyordu.

.

Gençliğinde gözlemlediği ve incelediği yapılar sayesinde Horasan Harcını, Roma Betonunu ve onlardan da sağlam sentez bir harcı nasıl yapabileceğini çözmüştü.

.

Kuvvetlensin diye harcın içine Pamuk, Devekuşu Yumurtası, Süt, Peynir hatta Soğan attı.

Çünkü yumurtadaki proteini, soğandaki daha sağlam tutunumu sağlayacak kükürdü biliyordu.

Yani Sinan, kimya bilgisine sahipti.

.

Camilerin içindeki kandillerden çıkan isi bir yerde toplayacak havalandırmayı, o isi mürekkebe çevirecek damıtma sistemini biliyordu.

O mürekkeple cilt cilt kitaplar yazıldı.

.

Ahşap iskelet, tuğla örgü ve kurşunla kaplanan ileri mühendislikle kubbeler inşa etti.

.

Öyle ki devasa kubbeleri incecik sütunlara oturturken düzinelerce değişkeni hesapladığı, integral kullandığı ve bir matematik formülü geliştirdiği söylenmekte.

.

Kubbe 1 metre daha büyük olursa taban genişliği nasıl etkilenir?

Pencereler yükü, sütunları ve payandaları nasıl etkiler?

Havalandırma, akustik nasıl etkilenir?

.

Kendisinin de dediği gibi mühendisliği, farklı ilimleri, sanatı, estetiği yani en hakiki mürşiti, müspet ilimleri arkasında bıraktı.

.

Kalfasına hayatını yazdırırken, kullandığı teknikleri söylemedi.

.

Onca karışım, bileşim ortadayken, kendi formüllerini, matematik hesaplarını, özel notlarını yaktırdı.

Sebep neydi?

“Yeni nesiller araştırsın, bileşimler ortadayken formülleri yeni nesiller merak etsin, matematiğe, uzay geometrisine, estetiğe, sanata ilgi duysun ve geleceğin yeni formüllerini kendileri üretsin” diye.

.

5 asırdır ayakta kalan hakikat; Sinan'ın bilimidir, sanatıdır ve bu sanat ve ilim, Osmanlı Devleti'ne şan katmıştır.

Müspet ilim, şan demektir, asırlara hükmetmektir.

 

EHLİYET

Bu ülkede araba kullanmak için nasıl bir ehliyet gerekiyorsa, yolda yürümek, kaldırımda yürümek veya yay geçitlerinden geçmek için de bir ehliyet gerekmeli.

.

Anlamaya çalışıyorum, vatandaşın kafası dalgın olabilir.

Geçim derdi, kira derdi filan.

Ama hayatını tehlikeye atacak kadar dalgın olmamalı.

.

Kaldırımlar zaten 2 kişilik, sen yanından geçecekmişsin karşıdan gelenin umurunda değil.

.

Bazılar ise kaldırım dururken yola çıkmış, babasının çiftliğinde gezer gibi gidiyor.

.

Bazılarının ise ulağında kulaklık, kornayı bile duymuyor.

.

Ama en çok şu pazar yerinde kurala uymayıp, yaya geçidini kullananlara sözüm var.

.

Bakın!

Burayı iyi okuyun.

.

Yaya geçitlerinde yayaların geçiş üstünlüğü vardır.

Arabalar durup yol vermek zorundadır.

Yol vermeyenlere gerekli ceza uygulanır.

.

Ancak tek şartı var bu uygulamanın;

“Kontrolsüz yaya geçitlerinde geçerli bu kural…”

.

Yani trafik ışıklarının olmadığı yerlerde geçerli.

.

Buraya kadar anladık mı?

.

Gelelim diğer tarafa.

Kontrollü yaya geçidi ne demek?

Yani;

“Otomatik veya yaya kumandası ile çalışan ışıklı trafik işareti ile yaya ve araca değişik zaman aralıklarında güvenle geçme izni verilen hemzemin yaya geçididir.” diye yazar tarifinde.

.

Yani; Yeşil, kırmızı ve sarı yanan trafik ışıklarında yaya olarak senin geçiş üstünlüğün yok.

Senin geçebilmen için “Yayalara yeşil ışık yanmasını” bekleyeceksin.

.

Bu kadar basit.

.

Şimdi gelelim Cuma pazarının oraya.

Yahu millet!

Yaya geçidinden “Şak!” diye geçmenin ne alemi var?

Bekleyeceksin kardeşim

Bekle!

.

Bak orada yeşil ışık var, gördün mü?

Görmedin değil mi?

Anlaşıldı…