Siyasette “Ne söyleyeceğini değil, ne söylemeyeceğini iyi bileceksin” derler.
Çünkü bazı dik noktalar vardır, milletin hassas olduğu noktalar vardır.
Buralara dokunurken, buraları kurcalarken, buralar hakkında konuşurken çok dikkat edeceksin.
.
“Ben kitabın ortasından okurum” diye başlarsan, oyların yüzde 4’lere kadar düşer.
.
Bu memleketin başına terör belasını sarmış, kendi evlatlarımızı kandırarak dağlara çıkarıp eğitmiş, silahlandırmış ve kendi vatanına düşman etmiş, sivil ve asker olmak üzere 40 bin kişinin hayatıyla oynamış, bebekleri bile katletmiş biri hakkında “Gelsin mecliste konuşsun” derseniz bunu bırakın vatandaşa, kendi yandaşlarınıza bile izah etmekle zorlanırsınız.
.
Kitabın ortası kolay iş değildir.
Niyetiniz ne kadar farklı olsa da en başta terörden canı yanmış aileler olmak üzere halka anlatmakla zorlanırsınız.
.
Zamanın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, şöyle konuşmuş ve söz vermiş ve:
“29 Ekim 2023 tarihine kadar ülkemiz sınırlarında bir tane bile terörist kalmayacak. Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz” demişti.
.
Ne oldu da bu bilinen teröristler gün ortasında ellerini kollarını sallayarak saldırı planladılar ve onca kişiyi şehit ettiler?
.
Ne oldu da biz terörist başını meclise çağıracak noktaya geldik?
.
Bunu kimseye anlatamazsınız.
.
Kendi taraftarları dahil kimse anlamadı zaten…
.
Peki anlatamadı da ne oldu?
Sonuç şu:
THEMİS Araştırma Şirketi kamuoyu anketi yayımladı.
Genel seçimde yüzde 10 olan MHP’nin oy oranı baraj altı bir rakama, yüzde 4’e düştü.
.
Memnun oldunuz mu kitabın ortasından konuşunca...
Bir miting yapın bakalım kaç kişi gelecek?
Yapın, yapın…
.
An-la-ta-maz-sı-nız…
.
Ankete göre Zafer Partisi’nin oylarının büyük oranda artarak yüzde 7’ye çıktığı belirtilmiş.
.
Buyurun kitabın ortasından yakın.
Zafer Partisi akşam yüzde 2 ile yattığı yatağından, hiçbir şey yapmadan yüzde 7 ile kalktı.
“Teşekkür metni yayımlaması lazım.”
.
Zafer Partisi Genel Başkanı;
“Kitabın ortasından yaptığınız konuşma ile kısa sürede oy oranımızı yüze 7’lere yükselten siz değerli siyasetçimize Allah’tan ömür dilerken, mümkünse kitabın sonundan da bir pasaj okumanızı tavsiye ediyorum…” dese yeridir.
.
Göçmen siyaseti ile zaten oyları gün geçtikçe artmaya meyilli bir partinin, kitap ortası siyaseti ile kazanım elde etmesi de ayrı bir araştırma konusu.
.
Halkın alternatif aradığı şu dönemde siyasetçilerin ağzından çıkacak kelimeleri, kulaklarının duyması çok önemlidir.
.
Bunu fırsat bilen Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ ise şu açıklamayı yapıverdi:
“Görüyoruz ki, bazıları teröristbaşı Abdullah Öcalan’la birlikte Türkiye Cumhuriyeti haritası üzerinde ameliyat yapmayı düşünüyor.”
“Buradan onlara sesleniyor ve uyarıyoruz: Aklınızdan dahi geçirmeyin!”
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük Türk milletine armağan ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk milleti sonuna kadar savunma kararlılığı içindedir.”
“Bizi başkalarıyla karıştırmayın!”
“Türk milleti bu coğrafyada bağımsız, onurla yaşamak uğruna yeni şehitler ve yeni gaziler vermeye, yeni şehitlikler oluşturmaya kararlıdır.”
“Bir daha açılım-saçılım rezaleti istemiyoruz!”
“Ve Teröristbaşı Abdullah Öcalan da kendisini İmralı Cezaevi’nde ölmeye hazırlamalıdır!”
.
Madalyonun ters tarafına bakarsak bu çağrıya cevabı kim verecek?
Kendi içinde parçalara ayrılmış olan terör örgütünün bir kısmı olumlu derken, diğer bir kısmı saldırı ile cevap verdi.
.
Hangi konuşmayla teröristler dağdan inecek?
Hangi vaatlerle?
Onca silah, onca bütçe ne olacak?
.
Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın Kenya’dan yurda getirildiği dönemde Ankara Emniyet Müdürü olan ve Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı görevinde bulunan Cevdet Saral TUSAŞ saldırısı hakkında şu değerlendirmeyi yapmış:
“Eylem kuvvetle muhtemel, terör örgütünün silah bırakmaya karşı ve çözümü reddeden kanadının emri ile yapıldı…”
.
Ayrıntıda şöyle diyor: “Bölücü örgüt Türkiye’den toprak koparacakları Kürt devletine ulaşmadan silah bırakma taraftarı değil, yıllardır bu hayalle eylem yapıyorlar.”
.
“Bugün Öcalan çıkıp ‘Silah bırakıyoruz’ dese dahi bunu başaramaz.”
.
“Örgütün dağ kadrosunda silahlı mücadeleye devam edilmesini isteyenler çoğunlukta.”
.
“Öcalan’ın devreye girmesine karşı olan örgütteki üst düzey bir grup, uyuyan hücreyi harekete geçirip eylemi erkene almış olabilir.”
.
Bir konuşmayla her şey hallolsa keşke.
Ancak!
Sadece bu girişimin ardında “Oy hesapları gibi, Anayasa gibi başka hesaplar varsa” işte o zaman “Kitabın Ortası” gerçekten başımızı belaya girecek demektir…
TÜPÇÜ
Sosyal medyada dolaşırken karşımıza halkı ilgilendiren bir konu çıktığında aktarmak istiyoruz.
.
İşte bunlardan biri de Tüpgaz.
.
Çocukluk yıllarımdan beri bilirim tüpgazı.
Ama en çok kuyruk zamanlarından hatırlarım tabi.
Kuyruğa girip tüp beklediğimiz yıllar.
Hey gidi, hey…
.
70’li yılların ortalarıydı.
O yıllarda sadece tüp değil “Et, Süt, Margarin, Sıvı yağ, Un, Şeker, Benzin, hatta Pasaport” alabilmek için kuyruklar oluşurdu…
.
ABD’nin koyduğu ambargo sayesinde neler çekmiştik?
.
Neyse konumuz bu değil.
.
Bir vatandaş tüpün fiyatı ile ilgili paylaşım yapınca gündem oluşuverdi bizim köşede.
.
Birilerine anlatır gibi anlatmış,
Açık, açık:
“12 Kg.'lık bir mutfak tüpünün içi yaklaşık 6 metreküp LPG gazı ile doludur.
.
Bir metreküp Doğalgaz fiyatı 4,63 liradır.
.
Bu durumda tüpteki 6 Metreküp Doğalgaz fiyatı 28 liradır.
.
12’lık bir tüpün Doğalgaz birim maliyeti yaklaşık 28 TL olduğuna göre, diğer maliyetler olan;
Doğalgazın işlenmesi,
LPG dönüşümü,
İşçilik,
Nakliye
Olmak üzere;
5 kat ek maliyet ve
Üzerine %100 kar koysak,
12’lık tüpün satış fiyatının Maksimum 280 lira olması gerekiyor.
.
Peki şu anda ülkemizde tüp kaç lira?
Tam 850 lira.
.
Fahiş fiyatlarla mücadele etmeye yeminli iktidarımız nerede?
.
Adam soruyor:
“Bunun adı ticaret değil yağmadır. Hükümetin görevi nedir?
Bu yağmayı önlemek ve cezalandırmak mı yoksa desteklemek midir?
Bu milletin mutfağına göz koyan, soyan kim Allah aşkına?”
.
“Bu pahalılık nereden?” diyenlere bir örnek.
Varın siz hesap edin artık…
ESKİDEN
Laf tüpten acıkmışken insan eskilere gidemeden edemiyor haliyle.
.
Eski zamanlarla ilgili benim bir anda düşünüp yazamayacağım kadar bir dolu yazı var.
.
Bir tanesinde şöyle diyor o günler için:
“Tutumluluk çağıydı. Yanan iki lambadan biri söndürülür, eller sabunlanırken musluk kapatılır, kurşunkalemler bir arpa boyu kalana kadar kullanılır, bayat ekmekler biriktirilip papara yapılır, günlük pantolonların dizlerine yama dikilir, kaçık çoraplardan paspas yapılırdı.”
“Tutumluluk meziyetti, takdir edilirdi, ama marifet yiyecekten kısmak değil, israftan kaçmaktı.”
“Varlıklı olduğunu belli etmek, soylu ailelere yakışmazdı. Gösteriş ayıptı.”
“Ama sıra misafir ikramına gelince, sunulan yiyeceklerin bolluğu gösterişe, varlığını ortaya koymaya değil, misafirperverliğe yorulurdu.”
.
Bunları yaşadık biz.
Misafir için ayrı oda vardı yahu.
O odaya girişler yasaktı.
Misafirler için özeldi.
.
Şiir yazılmıştı o günlere:
Televizyon karıncalı, insan netti
Dertlinin derdi, dertsize dertti
Evcilik oyunu, oyundan ibaretti
Eskiden hayat daha güzeldi...
.
Herkesin evi, herkesin eviydi
Veresiye defteri yoksulun cebiydi
Her semtte yalnız bir kişi deliydi
Eskiden hayat daha güzeldi...
Büyüklere saygı çok büyüktü
Şimdi büyükler boynunu büktü
Elmalar elma, en ki er erikti
Eskiden hayat daha güzeldi...
Kavgalar nadir, küslükler günlüktü
Ev sobalı, merdiven altı kömürlüktü
Pantolon yamalı, nikahlar ömürlüktü..
Eskiden hayat daha güzeldi...
.
Daha neler yapılırdı neler?
Yazmışlar:
Saçlara jöle, tırnaklara oje, sürülemez, spor ayakkabıyla okula girilemezdi.
Erkekler kravat, kızlar fiyonk takmadan, yaka ve tırnak kontrolü yapılmadan derse girilemezdi.
Sabahları bahçede sıra olunur, pazartesi sabah Cuma öğleden sonra müdür konuşma yapardı.
Özel günlerden biriyse saygı duruşu yapılır ve gerçekten saygıyla durulur, İstiklal Marşı okunurken dik durulur, konuşulmaz, saygı duyulurdu.
Öğretmenlerle dalga geçilemez, veli toplantıları aileye korkarak bildirilir, okulda "konuştuğun" (sevgilin) varsa sadece bahçede yan yana yürünürdü.
Forma ile okula gidilir, eve gelene kadar forma çıkarılmazdı.
Gömlekler pantolonların - eteklerin, içine sokulur, okul renkleri dışında bir renk giymek yürek isterdi.
Küpe, kolye, yüzük, bilezik hafta sonları takılır, saçlar erkeklerde tıraşsız, kızlarda 3 boğum örgüsüz ise disipline gidilirdi.
Cep telefonu yoktu, internet de yoktu ama yine de öğrenciler birbirleri ile haberleşirdi.
Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, aruz ölçüsü ezberlerken delirilir, milli güvenlik hocaları askeri disipline sokmaya çalışırdı.
Okul kitapları üzerinde sevilen sanatçı resimlerini olduğu klasörlerde taşınırdı.
Ders yılı başında mutlaka kap kâğıdıyla kaplanır, etiketler yapıştırılır, etikete adı-soyadı- sınıfı- hangi dersin kitabı olduğu yazılır, o derse ait defterler de kolaylık olsun diye aynı desen kap kâğıdıyla kaplanırdı.
Ders sırasında yanında kitabı olmayan azarlanırdı.
Sınıflar kalabalık olsa da çıt çıkmadan ders dinlenir, boş derslerde sınıftan çıkılmaz, ders saatlerinde okul sınırlarını ihlal etmek isteyenlere acınmazdı.
Ödevler mutlaka yapılır, dönem ödevleri için kütüphaneler, Leydan Larousse, Ana Britanica ya da Temel Britanicalar taranır, ödevler elle ve mutlaka dolmakalemle yazılırdı.
Yat denince yatılır, sabah okula servis yerine otobüsle gidilir, bazen çanta yoklaması yapılır, okula yasak bir şey getirilemezdi.
Okulun herhangi bir yerinde sakız çiğnenemez, derslerde bir şey yenemez, su içmeye gitmek için izin istenirdi.
Birine uyuz olduysak öğretmene şikâyet eder, asla kendimiz sopayla, bıçakla girişmez, çeteleşmez, okul dışında bile kavga etmezdik.
Bilirdik ki kavga edersek evde ya da okulda bir posta daha dayak var.
Kızlarla erkekler birbirine mesafeli durur, el şakası yapmaz, küfürlü konuşmaz, efendilik bozulmazdı.
Yerli malı haftası sınıf pikniğine döner, her tür yiyecek bulunur ve biz bu yemekleri paylaşırdık.
Kitap okurduk örneğin, ödev bile olsa okurduk.
Değiştirip kitapları öyle okur, kütüphaneden kimlik çıkartır kütüphanede okurduk.
Biz öğrenci gibi öğrenciydik.
Saygılıydık, tertipliydik, edepliydik...
Biz çok güzel öğrencilerdik.
Çok zor da olsa o dönemlerde hayatın bir anlamı vardı ve biz bunu bilmesek bile hissederdik...
.
Ne günlerdi be!
Geri gelme şansı yok.
Anılarda yaşayacak bir müddet.
Sonrası mı?
Unutulup gidecek…