Evlilik yaşamım iyi gidiyor.

Eşim Gülay'ın pintiliği olmasa daha da güzel olacak ama neyse.

Bir insan yedisinde neyse, yetmişinde de odur deyip geçiyorum.

Bu saatten sonra değiştirecek halim, vaktim ve bilgim de yok.

.

Uzun zamandır görüşmediğimiz Tokat Niksar'da oturan akrabamızın kızı, burada üniversiteyi kazanmış.

Annesi aradı geçende.

Annemle konuşmuşlar.

"Yurda geçene kadar sizde kalsın abla" demiş.

Annem de, "Gelsin tabi, hem bana arkadaş olur" diye çağırmış kızı.

.

Bildiğiniz üzere annem evin alt katında, biz ise üst katta oturuyoruz.

Kız birkaç gün sonra çat kapı geldi tabi.

.

"Benim adım Saliha" dedi başladı anlatmaya.

Aman ne çene maşallah, hiç susmadı.

Biz onu dinlerken uyuyacaktık neredeyse.

"Annem babamla evlenince Gitmişler Erzincan'ın ilçesi Tercan'a. Babam ile annem bazı konularda (ki çapkınlık başta olmak üzere) anlaşamamışlar ve sonunda babam annemi Niksar'a getirip baba evine bırakmış, gitmiş ve onu terk etmiş. Dedem çoktan rahmetli olmuştu zaten. Biz anneannemle beraber yalnız kaldık. Annem dikişti, ev temizliğiydi bizi büyüttü. Ben de okuyarak kendi ayaklarımız üzerinde durmaktı niyetim. Çalıştım, çabaladım ve üniversiteyi hukuk fakültesini kazandım. Geldim yanınıza. İnşallah yurt çıkıncaya kadar müsait olursanız yanınızda kalacağım…"

.

Tam avukat olacak kız.

Eğer mahkemede de böyle konuşsun, hâkim bunu susturmak için lehine karar verip mahkemeyi sonlandırır.

O kadar yani.

.

Ama helal olsun, oralarda çalışmış, kazanmış üniversiteyi gelmiş.

.

Annem "Kızım istediğin kadar kalabilirsin" dedi, "Kapımız sonuna kadar açık sana. Anneni arayalım da geldiğini haber verelim, merak etmesin" dedi ve aradılar.

.

Saliha'nın okula kayıt işlemleri, kitap tedarikleri gibi işlerinde yardım etmek amacıyla kayınpederin taksisiyle beraber Gülay, yanında gitti.

Bütün işlemlerini bir günde hallettiler.

.

Ben de kendisine maddi olarak yardımda bulundum, kendim okumaktan mahrum olduğum için içimdeki o okuma duygusunu böylelikle tatmin etmiş oldum.

.

Kızımız Üniversite açılınca sabah kalkıyor, akşam geliyordu.

İyice hem okula hem de şehre alışmıştı.

.

Bir gün kendisini kahveye çağırdım.

"Saliha kızım okuldan gelince kahveye gel, hem yerini öğren hem de bir çayımı içersin" dedim.

.

Sağolsun geldi.

.

Bir köşeye oturduk.

Hoş sohbetten sonra onu çağırmamın asıl amacının ne olduğunu açıkladım kendisine.

"Bak Saliha… Seni buraya bir şeyler konuşmak için çağırdım."

"Hayrola Rüstem ağabey" dedi şaşırdı tabi.

"Kızım bu şehir Anadolu kasabalarına benzemez. Burada dikkat etmezsen, arsızı var, hırsızı var, edepsizi var… Sen kalbi dürüst bir kızsın, inanıveririsin her şeye. Buradakiler ise kurnazdır, şeytandır kandırıverirler seni. Aman diyeyim kızım, kimseye kanma, dikkatli ol."

"Olurum tabi Rüstem Ağabey."

"Bizden izinsiz bir yerlere gitme sakın, erkek arkadaşların elbette olacak ama özel arkadaşın olsa bile bir yere kadar fazla güvenme… Bak haberlere iti var, uğursuzu var. Beni her şeyden haberdar et, sakın çekinme. Bizden bir şey saklama tamam mı kızım?"

"Tamam Rüstem Ağabey, elbette haberdar ederim. Buradaki hayatımda sizden saklayacağım özel bir hayatım olmaz merak etmeyin…"

"Bu konuştuklarımız da aramızda kalsın, başkalarının bilmesine gerek yok…"

.

Saliha iyi kızdı.

O günden sonra yaptığı her şeyi kahveye gelip bana anlatıyordu.

Maddi sıkıntısı olduğunda istiyordu.

Biz baba kız gibi, kardeş gibi davranıyorduk.

.

Aradan fazla uzun zaman geçmedi Saliha'ya yurt çıktı.

Hemen işlemlerini yaptılar Gülay'la.

Kısa sürede yurda taşındı.

.

O günden sonra kendisiyle hep telefonda konuştuk.

Para isteyeceği zaman, bazen daraldığı zaman sohbet için beni aradı.

.

Hafta sonları bazen eve geldi bizde kaldı.

.

Bir kızımız olmuştu adeta.

Tabi nereye kadar?

.

Sonrasında neler yaşadık, neler?

Haftaya anlatırım artık…

 

KAYYUM

Çarşıda konuşuyorum vatandaşla.

Hepsi Esenyurt’a Ahmet Özer’e yapılanın prova olduğunu, asıl hedefin Ekrem İmamoğlu olduğu konusunda hem fikirler.

.

“İktidar bu hamle ile CHP’nin gücünü test etme girişiminde bulunmuştur” dediler hep.

.

Hem siyasi, hem de sokak gücünü test ettiler sanki.

.

Hani İmamoğlu demişti ya, “Bizi sınamasınlar!” diye.

Provasını yaptılar işte…

Sınadılar…

.

Peki, nasıl oluyor da bir başkan görevden alınınca yerine başkan seçilmiyor da atama yapılıyor?

.

Öyle ya, eskiden başkan istifa da etse Vali 15 gün içinde seçim yapılması çağrısında bulunur ve Belediye Meclis’i toplanır seçim yapardı değil mi?

.

Bizde de olmuştu.

İsmail Özay vekil olmak için istifa edince, meclis toplanmış ve yerine Ülgür Gökhan seçilmişti.

.

Mesela;

Erdoğan da zamanında yargılandı.

Ama yargı süresince belediye başkanlığına dokunan olmadı.

O gün ki kanuna göre yapılan suçlama ile bugünkü suçlama aynı kanuna uyuyordu.

Erdoğan verilecek karar sonucunda seçme hakkını kaybedecekti.

Çünkü ağır bir suç sayılıyordu.

.

Peki ne oldu da bu kayyum çıktı?

.

Kayyum kavramı, Medeni Kanunun 403. maddesinde “Kayyum, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır” şeklinde bir tanımlama yapılmış.

.

15 Temmuz’u bahane eden Erdoğan, KHK ile “Kayyum uygulamasını” getirdi.

Yasaya Ek fıkra kondu.

Ve "Erdoğan yasası" oldu…

.

Yasa ve gerekçesi şöyleydi:

“15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ gerçekleştirilen darbe girişimi sonrası

1 Eylül 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 674 sayılı

KHK ile Olağanüstü Hal döneminde belediyeler ile ilgili önemli düzenlemeler

Yapıldı…”

.

“Bu dönemde özellikle PKK-KCK-YPG-YPJ-PYD-FETÖ gibi terör örgütü ile iltisakı ve irtibatı bulunan belediyelere kayyum atanması uygulaması getirildi…”

.

“Süreç içerisinde de kayyum uygulamasının keyfi ve belediyeleri işlevsiz hale getiren bir uygulama olmadığı görülerek; kayyumluğun kamu kaynaklarını vatandaşların kullanımına açan, teröre aktarılan mali kaynakları kesen, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na göre vesayet yetkisi anayasalarda ve yasalarda yapılan düzenlemelere göre, idari vesayet makamlarınca kullanılmaya başlandı…”

.

İşte bu kanun hükmündeki kararnameye dayanarak Esenyurt’a Kayyum atandı.

.

İktidarın önünde iki hedef olduğu söyleniyor muhalif halk arasında.

Birincisi Anayasa’yı değiştirmek.

Diğeri de Ekrem İmamoğlu’nu bertaraf etmek.

.

Şu anda siyaset sahnesinde her ikisi için de harekete geçilmiş durumdadır.

Bu süreç nasıl işleyecek, nasıl yürütülecek ve nasıl sonuçlanacak?

Göreceğiz.

.

“Ya herru, ya merru” şeklinde düğmeye basılmasıyla başlayan süreçte birileri kesinlikle yara alacaktır.

Ama bu hangi taraf olacak yaşayıp göreceğiz…

 

SAKIN GEÇ KALMA ERKEN GEL!

Yine bir İstanbul akşamı, gün batarken üç ahbap çavuş demlenecek yer arıyorlar.

Tamburacı Osman, Ahmet Rasim ve Neyzen Tevfik.

.

Bunlar sacayağın üç bacağı!

Biri olmazsa olmuyor.

Sanki üçüzler...

Biri tambura çalıyor, öteki ney üflüyor, Ahmet Rasim de bol bol güfte yazıyor.

.

Her gittikleri yerde meşk var.

Sohbet gırla, o eski İstanbul'un asude mekânları bunların ritmiyle coşuyor.

.

Neyzen Tevfik'in sabahtan akşama kafa dumanlı...

Neyzen'in sözünü ve neyini dinle, yaptığını yapma!...

Tamburacı Osman Pehlivan ise zamanın en iyi tambura çalanı...

İşi gücü çalıp söylemek.

Türküler onun dilinde ve yüreğinde...

O zamanlar daha elektro saz yok ama Tamburacı'nın sazında ekonun kralı var.

.

Ahmet Rasim bir mazbut adam... Beyefendi mi beyefendi, bir İstanbul'lu...

Bilge bir adam ve eşine sevdalı.

Akşam çökerken her daim evinde ama Rasim de bayılıyor Türk müziğine...

Güfte onda, beste onda, meşk onda...

.

Eşi hanımefendi her zaman onu bırakmıyor.

Rasim de kırmıyor karısını.

O zaman da üçlü sohbet, yara alıyor. Sacayak sallanıyor.

Hanımı Ahmet'i bırakmıyor ki gitsin! Bizimkiler de hep Ahmet Rasim'in hanımını kandırma planı yapıyor.

.

Yine bir akşam üçü gidecek ama Ahmet Bey'e hanımı izin vermez.

.

Derhal komplo kurulur...

Tamburacı Osman Pehlivan Rasim'in kapısını çalar. Her zamanki gibi kapıyı karısı açar.

Tamburacı üzgün bir yüz ifadesiyle...

"Yenge Neyzen yine çok içti ve komaya girdi. Haydarpaşa Numune'ye kaldırdık" der ve "Müsaade etseniz de Rasim''le bir gitsek..."

.

Kadıncağız yana yakıla Ahmet Rasim' e seslenir:

"Ahmet Bey, Ahmet Bey koş!... Neyzen komaya girmiş, Tamburacı seni çağırıyor. Ziyarete gidecekmişsiniz...''

Ahmet Rasim pabuçlarını alel acele giyip Tamburacıyla gözden kaybolurken, karısı arkalarından seslenir:

''Ahmet Bey, sakın geç kalma erken gel...''

.

Üç ahbap çavuş doğru Kumkapı'ya giderler.

Sofra kurulur, Tamburacı çalar, Neyzen üfler, Ahmet Rasim de mermer masaya, diline değdirdiği sabit kalemle başlar yazmaya...

.

Bu akşam gün batarken gel,

Sakın geç kalma erken gel,

Tahammül kalmadı artık,

Sakın geç kalma erken gel…

.

Cefa etme bana mahım,

Sonra tutar seni ahım,

Üzme beni şivekârım,

Sakın geç kalma erken gel…

(Osman Tamburacı Anıları)

 

ACAYİP REKORLAR

Guinness rekorlar kitabından;

1- Nişan Töreninde balkondaki kalabalık nedeniyle balkonun çökmesi.

İstanbul Dudullu’da gerçekleşen nişan töreninde yaklaşık 50 kişi balkona çıktı.

50 kişinin ağırlığını kaldıramayan balkonda çöküntü meydana geldi.

Olay sonucu birçok kişi can verdi.

 

2- Otobanda oynarken.

Adapazarı - Hendek TEM otoyolunda arabayı otobanın kenarına çekerek oyun havası oynamaya başlayan 5 kişiden 3’üne araba çarptı.

Bu ölümü Guinness rekorlar kitabına sokan şey ise; ölen 3 kişinin hepsini de farklı arabaların çarpması.

 

3- Elektrik çarptığını sanarak kafasına vurdu.

Rize’nin Tunca Köyü’nde yaşanan olayda bir kişi ayağına takılan taşı çıkarmak üzere elektrik direğine yaslanarak ayağını silkelemeye başladı.

Dışarıdan onu o halde gören farklı bir kişi elektrik çarptığını zannederek kafasına kürekle vurdu.

Olay anlaşıldığında ölen kişi elektrik çarpması sonucu değil; kafasına aldığı darbe sonucu hayatını kaybetti.

 

4- Midesine sinek kaçtığı için sinek ilacı sıktı.

İstanbul’un Sultanbeyli İlçesi’nde meydana gelen hadisede bir kişinin boğazına sinek kaçtı.

Ne yapacağını bilemeyen vatandaş, ağzına ‘Sheltox’ isimli sinek ilacını sıkarak yutkundu.

Olay sonucu zehirlenerek hayatını kaybetti.

 

5- Buhar odası kontrolü.

Kocaeli’de buhar odasını kontrole giden bir mühendis, odanın kapısının bir gemi personeli tarafından kapatılması üzerine hayatını kaybetti.

 

6- Aynı işyerinde çalışan baba-Oğul

Konya’da aynı işyerinde kurye olarak çalışan baba-oğul, akşam mesai bitiminde eve dönerken keskin bir virajda karşılaştılar.

Birbirlerine selam vermek isteyen baba-oğul birbirine çarparak hayatını kaybetti.

 

7- Nüfus sayımı personeli.

Gebze TEM otoyolunda meydana gelen hadisede bir nüfus sayım memuru bariyerlere çarparak hayatını kaybetti.

Ölümünü Guinness rekorlar kitabına taşıyan şey ise nüfus sayımı nedeniyle hiç kimsenin sokağa çıkmamasıydı.

 

8- 2450 santigrat derecede sigara yakmaya çalıştı.

Olay, Karabük Kardemir Demir-Çelik Fabrikası’nda gerçekleşti.

600 tonluk pres makinesinin altından emekleyerek geçti.

2450 santigrat derecelik fırında sigarasını yakmaya çalışırken hayatını kaybetti.

 

9- Berberde boynu kırıldı.

Erzurum’da yaşanan hadisede berber, müşterisini rahatlatmak için boynunu kütletmeye başladı.

Olayın farkına varamayan berber, müşterisinin boynunu kırdı.

 

10- Tahtakurularını öldürürken kendisi de öldü.

Bodrum Yalıkavak’ta gerçekleşen olayda bir vatandaş yatağını basan tahtakuruları öldürmek için ilaç sıktı.

Tahtakuruları öldürmeyi başaran vatandaş da zehirlenerek hayatını kaybetti.

 

11- Lunapark faciası.

İzmir Göztepe’de Kafadar iki lunapark bekçisi, olayın sonunu hiç düşünmeden uçan sandalyeye bindiler.

Aleti çalıştırdıklarında durduracak kimsenin olmadığını fark ettiklerinde onlar için çok geçti. Sabaha kadar kusarak hayata veda ettiler.

 

12- Kafasında mermer kırdıktan sonra hayatını kaybetti.

İstanbul Esenler’de Karate sporu ile ilgilenen bir kişi, arkadaşları ile iddiaya tutuştu. İddianın konusu ise kafası ile mermer bloğu kırıp kıramayacağı idi. Sonunu düşünmeden kafasında mermer bloğunu kıran sporcu, iddiayı kazandı fakat beyin travması sonrasında hayatını kaybetti.