AKP iktidarı sağlığımızı düşünerek, Aile Hekimliğini getirdi.
Sistem düşünce olarak iyiydi.
Her vatandaşın bir hekimi vardı ve bu hekim sorumlu olduğu kişileri takip ediyor, muayene ediyor, ilaçlarını yazıyordu.
Böylelikle hastaneye olan talep azalıyordu.
Ancak sıkıntılar baş göstermeye başladı.
Zira doktorların ve hemşirelerin özlük haklarıyla ilgili kısıntılar ve yeni yeni uygulamalar 1 Kasımda devreye girdi.
Aile Hekimleri 3 günlük grev yaptılar seslerini duyurmak için.
Ümit Özdağ sosyal medya hesabından bu konuya değinerek şunları yayınlamış:
“Türk Hekimleri uzmanlık kadro sorunlarıyla boğuşurken, yabancı hekimlere daha fazla uzmanlık kontenjanı açıldığı bir dönemde Sağlık Bakanlığı skandal işler yapmaya devam ediyor maalesef…”.
“Aile Hekimliği Yönetmeliği adı altında çıkarılan ve ne olduğu anlaşılamayan bir yönetmelikle binlerce sağlık çalışanı büyük bir belirsizliğin ortasına atılmaktadır.”
“Bu yönetmelik hastanın neye göre olduğu belli olmayan memnuniyetini önceleyip, sağlığını önemsemeyen ve hekimlerin ve aile sağlığı çalışanlarının iş ve gelir güvencesini ortadan kaldıran bir yönetmeliktir.”
Hazırlanan yönetmeliğe göre;
“Vatandaş 6 ay boyunca Aile Sağlık Merkezi’ne (ASM) uğramazsa doktorun ve hemşirenin maaşında kesinti yapılacaktır. Yani o ASM’ye kayıtlı kişi 6 ay hastalanmazsa, (doğru duydunuz) hastalanıp ASM’ye başvurmazsa sağlık çalışanlarının parası kesilecek…
Yani vatandaşa ‘İllaki hasta olacaksın ve aile hekimine gideceksin’ deniliyor.
Ya da aile hekimine; ‘Maaşında kesinti yapılsın istemiyorsan ne yap ne et, sorumlu olduğun kişilerin hastalanması için dua et ‘diyorlar.”
“Yine hastalar doktora puan verecek ve bu puana göre maaş kesilecek. Yani, doktordan uygunsuz ilaç ya da rapor isteyen birinin istediği yapılmazsa ‘Müşteri’ şak şikâyet edecek ve düşük puan verecek ve doktorun parası kesilecek ve belki de sözleşmesi feshedilecek.”
“Hastaya bazı ilaçların yazılması kısıtlanmıştır.
Böylece hekimin özgürce hastasını tedavi edebilmesinin önüne geçilmiştir.
Ayrıca yazılamayan ilaçlar nedeniyle hasta sağlığı tehlikeye atılmıştır.”
“İstenen acil nöbet saatleri olağanüstüdür.”
Aile Hekiminizin zarar görmesini istemiyorsanız 6 ayı geçirmeden ziyaret etmeniz gerekecek.
Ama muhabbete gidin, ama ilaç yazdırın, ama muayene olun.
Yeter ki gidin zira maaşı kesintiye uğrayabilir.
Bu arada doktorunuza puan vereceksiniz.
Verdiğiniz her eksi puan, doktorun geleceğini belirleyecek.
Belki de şöyle muhabbetler ortaya çıkacak;
“Doktor, şu ilaçları yaz yoksa eksi puan geliyor…”
Bu yönetmelikle getirilen uygulamalara karşı Allah doktorlarımıza güç, sabır ve ruh sağlığı versin.
Amin…
ERKEN SEÇİM Mİ?
Bahçeli bir çıkış yaptı ortalık karıştı.
“Öcalan gelsin mecliste konuşsun” şeklindeki konuşmasıyla gündem olan Bahçeli için “Erdoğan’ın haberi yoktu” şeklindeki iddialar ortaya atıldı.
Şamil Tayyar tarafından yapılan bu iddiaya karşılık AKP kurmaylarından henüz bir açıklama gelmedi.
Ancak şöyle bir kulis bilgi dolaşıyor etrafta;
Grup toplantılarından önce Bahçeli’nin yapacağı konuşma metninin kendilerine toplantıdan bir süre önce geldiğini belirten partililer, bu sefer metnin kendilerine gelmemesi üzerine ilgili isimlere sorduklarında kendilerine ‘Bu seferlik böyle olacak’ yanıtını aldıkları ifade edilmiş.
Bu davranışın neden yapıldığı sorusu ise hala cevap bulamamış.
Güney Doğudaki belediyelere kayyum atanması ile başlayan süreç, bu açıklamayı yalanlamış oldu.
Ortada çözüm sürecine giden bir yol olmadığını gösterdi.
DEM’li kurmayların ise bu çağrıya açıkça destek vermemeleri ise başka muamma.
Öcalan’ı tekrar yetkili aktör haline getirebilecek bu isteğin, Demirtaş destekçilerini rahatsız ettiği de biliniyor.
İkilemde kalan bu parti suskunluğunu sürdürürken DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, yaptığı konuşmada ortalığı ayağa kaldırıverdi ve yumuşatma çabalarını sekteye uğratacak şekilde;
“Çok iyi bilsinler ki, Seyit Rıza ne yaptıysa, Şeyh Sait ne yaptıysa, Mazlumlar, Denizler, Sakineler ne yaptıysa Kürt halkı da onların yaptığını yapacaktır” ifadelerini kullanması “Ne demek istedi?” şeklinde yorumlara sebep oldu.
Başka bir yorumda ise; “Şamil Tayyar’a yakın düşünceye sahip olan AKP’liler ise CHP ile yürütülen ‘normalleşme’ sürecinin Bahçeli’yi endişelendirdiğini ve bir erken seçim kozu elde etmek için bu çıkışı yaptığını düşünüyor.” Denildi.
Ancak son grup toplantısındaki konuşmasında Erdoğan’ın yeniden seçilmesini isteyerek şöyle demişti; “Aklında hala soru işareti olanlar varsa, son tahlilde diyeceğim de şudur:
Eğer terör hayatımızdan sökülüp atılırsa, eğer enflasyon canavarına kesif bir darbe indirilirse, Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarın zirvesine çıkarsa, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih değil midir?
Bu kapsamda lazım gelen anayasal düzenlemeyi yapmak önümüzdeki görevler arasında olmayacak mıdır? Devlette devamlılık, siyasette istikrar, Türkiye Yüzyılının inşası için Sayın Recep Tayyip Erdoğan güvencedir, milletin sevdalısıdır, tecrübesiyle ve birikimiyle bize göre tek seçenektir.”
“Eğer terör hayatımızdan sökülüp atılırsa, eğer enflasyon canavarına kesif bir darbe indirilirse, Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarın zirvesine çıkarsa” diye şart koşan MHP Liderinin bu sözlerinin tersi durumunda ne olacak?
Bunlar olmazsa yani?
O halde erken seçim mi olacak?
Yorumcular Bahçeli’nin erken bir seçimi işaret ettiğinde ısrarcılar.
“Bahçeli isteyebilir”
Bunu nereden çıkarıyorlar peki?
Daha önce bulunduğu hükümetlere yaptıklarından.
Her an her şey olabilir…
Siyasetimiz böyle devam ediyor.
Ama emekliler, çalışanlar, dul, yetimler sürünmeye devam ediyor…
Şu anda gündem başka başka şeylerle meşgul olduğundan kimse geçim sıkıntısında, ekonomiden bahsetmiyor.
Maşallah muhalefetimiz de kendi derdine düştü.
Tek gündemle vakit geçiriyorlar.
Gazetelerde boy boy resmi geçit yapan ekonomi haberleri onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
AKP’nin kendileri için yarattığı gündemle oyalanıp duruyorlar.
Demokrasini vaz geçilmezlerinden olan biz gazeteciler ise sizlere doğru bilgileri vermeye devam ediyoruz ve edeceğiz de.
İşte bir gazetede yayımlanan haber:
“Bu yıl 17 bin 2 lira olarak belirlenen asgari ücretin alım gücü 10 ayda TÜİK enflasyonuyla 12 bin 164 liraya düştü.
En düşük emekli aylığının alım gücü de 11 bin 156 TL oldu.”
Emekliler ve asgari ücretliler “Aldığımız para neden yetmiyor” gibi düşüncelere sahiplerdi.
İşte sebebi.
Enflasyon canavarı cebinizdeki paraları yemiş, götürmüş.
Enflasyonun sebebi kim?
Bu iktidar.
Onlar ne yapıyor?
Hiçbir şey olmamış gibi yani ortalık güllük gülistanlıkmış gibi davranıyorlar.
Onların gündeminde enflasyon yok.
Onlar Ferrarilerle, Rolexlerle hava atıp duruyorlar.
“Battık batıyoruz” diyor sanayiciler ama duyan yok.
“Bittik, bitiyoruz” diyor doktorlar işiten yok,
“Yandık yanıyoruz” diyen vatandaş var ilgilenen yok,
Sizlerin de zamanı gelince “Oy verin!” diye haykıracaklara verecek cevabınız hazırdır sanırım.
ESKİDEN
Yine sosyal medyadan eski günlerimizi anımsatan ve artık mazide kalmış şeylerin listesi yayımlanmış.
Okudukça neredeyse gözlerim yaşardı.
“Bir zamanlar imkânlar dahilindeyken şimdilerde olmayan şeyler!” başlığında yazılmış liste;
• 65 maaşı alanlar şekeri çuvalla, yağı 10 kg’lık tenekeyle alırdı.
• “Bir tane yetmez” diye iki tane karpuz alınırdı.
• Kahvede herkese çay söylenirdi.
• Otomobillerin depolar rahatlıkla fullenirdi.
• Kıyma kiloyla alınırdı.
• Ayda bir kez biftek ya da kuşbaşı almak için zorlanılmazdı.
• Mevsim sebzeleri ve meyveler en az birer kilo alınır, pazar arabası tıkabasa doldurulurdu.
• Bahçe sulanırdı, halılar evde yıkanırdı, günlük banyo yapılırdı, bulaşık yıkanırken su şarıl şarıl akardı.
• Ayda bir kez piknikte etlerle mangal yapılırdı.
• Haftanın iki ya da üç günü misafir ağırlanırdı.
• Kiralık ev bulmak kolay, kiralar makuldü.
• Her yıl mutlaka memlekete gidilirdi.
• Ayda bir kaç kez çorbacıya ya da kebapçıya gitmek mümkündü.
• Okul malzemeleri heyecanla alınırdı.
• Kiloyla defter alınırdı.
• Acıktığında alabileceğin ekmek arası döner vardı.
• Her bayram bayramlık alınırdı.
• Emekli olunca ev alınırdı.
• Biraz birikimle araba alınırdı.
• Hastalanınca sıra bulunur muayene olunurdu.
• İstediğin ilaç bulunurdu, ilaca para verilmezdi.
Sizlerin de gözleriniz yaşardı mı?
Göz yaşarmak bahsi geçince aklıma Şair Eşref’in dizeleri geldi.
Ama tam manzumeyi araştırırken aslında bu sözlerin Şair Eşref’e ait olmadığı ve aslında Abdullah Çağlayan’a ait olduğu merhum Hasan Pulur tarafından köşe yazısında aktarılmış zamanında.
1965 yılında basılan “Devran ll” adlı eserde yer almış bu manzume.
1943 yılında Antalya Defterdarı olduğu sırada kaleme alan Çağlayan, “Memurları fena yola sevk ve hükümet aleyhine tahrik etmek” suçlamasıyla hakkında soruşturma açılmış.
Abdullah Çağlayan ise buna karşılık kendini “Manzume memurları fena yola sevk ve tahrik değil, kötü ahlak ve karakter sahibi insanları, dürüst ahlaklı ve yurdun nizamlarına hürmetkâr olmaya davet eder mahiyettedir.” sözleriyle savunmuş.
Akabinde, hakkındaki soruşturmayı yürüten Afyon Cumhuriyet Savcısı İlhan Dizdar tarafından Çağlayan hakkında “Takipsizlik kararı” verilmiş.
Şöyle demiş o yıllarda Çağlayan;
“Bir soğan soyulurken,
Yaşarıyor da gözler,
Hazine soyulurken,
Aldırmıyor öküzler…
Hayâdan eser yoktur,
Nafile bütün sözler,
Beyhude inat etme,
Salla hemen başını
Gerdan kır, belini bük,
Al gitsin maaşını…”
Vay be!
1943 ha!
Şimdi 2024 olduğuna göre.
81 yıl geçmiş, hala hiçbir şey değişmemiş…
SU ÜZERİNDEKİ ADAM
İstanbul Boğazı’nı Yürüyerek Geçen Adam:
Atilla Hülagü
Eşsiz güzellikleriyle iki kıtayı ayıran İstanbul Boğazı’nı 30 Temmuz 1961 günü yaptığı yedinci denemesinde başarıyla geçen Atilla Hülagü, kendisinden 460 yıl önce yaşayan Leonardo da Vinci’nin su üzerinde yürüyen insan çizimlerinden faydalanmış.
2 yıl çalışarak ortaya çıkardığı hesaplamalara uymuş ve 30 Temmuz 1961 günü Baltalimanı’ndan Küçüksuy’a kadar yürümüş.
Ters akıntılarını da hesaplayarak 2 bin 200 metrelik mesafeyi 56 dakikada ve 4 bin 452 adımla yürümüş Atilla Hülagü…
Bu yürüyüşü ile dünya tarihine “Suyun üzerinde yürüyen ilk insan” olarak geçmiş.