AKILLICA

Kadın adama “Siz üçüncü kocama ne kadar benziyorsunuz.”

Adam “Yaa! Kaç kez evlendiniz?”

Kadın cevaplamış: “İki.”

BANA NE?

Temel ile Dursun bir gün uçakla İstanbul’a gidiyorlarmış.

Derken birden uçak düşmeye başlamış.

Millette bir telaş bir telaş.

Dursun da aynı şekilde telaştan ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette Temel’e bakmış, Temel cam kenarında öylece durmuş dışarıyı seyrediyor, keyfi yerinde.

“Ula Temel uçak düşiy, anlamadun mu?” diye seslenmiş telaşla.

Temel istifini hiç bozmadan;

“Amaaan düşerse düşsün, babanın malı mi?

BAKAN KARISI

Bakanlardan birinin ölmesiyle başka bir milletvekili onun süresini doldurmak üzere seçilmişti.

Adam hemen karısına telefon ederek, bu haberi vermek istedi:

-“Bir bakan karısı olmak ister miydin?” diye sordu.

Karısı biraz düşündü sonra:

-“Hangisinin?”

DİŞ!

Diş hekiminin odasına giren genç ve güzel kadın:

-“Ah doktorcuğum”, dedi “Bu dişi çektirmektense, çocuk doğurmayı tercih ederim.”

Doktor:

-“Öyleyse koltuğun ayarını yapmadan önce kararınızı verin.”

ENAYİ!

Arabasını park edip lokantaya giren adam, çıktığında arabasını akordeona dönmüş bir halde bulur.

Cam sileceğinin altında bir kâğıt vardır. Kâğıdı açtığında, şu satırlarla karşılaşır:

-“Ön vitesle geri vitesi karıştırıp arabanıza sert bir şekilde çarptım. Arabanızda gördüğünüz gibi çok büyük hasar var. Olayı gören kimseler de şu an, ben bu satırları yazarken çevremde toplanmış bulunuyorlar ve bu kâğıda adımı ve adresimi yazdığımı sanıyorlar. Ne halin varsa gör, o kadar enayi değilim!”

ALİ

Ali isminde bir adam olum döşeğinde karısına şöyle bir vasiyette bulunur:

-“Karıcığım, ben ölmek üzereyim. Tanrı’ya dua ettim, ‘Eğer karım ben öldükten sonra bir erkekle yatarsa ahirette kendi etrafımda bir kez döneceğim’ dedim. Eğer benim öbür dünyada rahat etmemi istiyorsan lütfen benden sonra hiç bir erkekle yatma olur mu?”

Kadın:

-“Kocacığım o nasıl söz, tabii ki sana öldükten sonra da sadık kalacağım” diye söz verir.

Ve kocası Ali, kısa bir süre sonra ölür.

Yıllar sonra kadın da ölür ve öbür dünyaya giderek kocasını aramaya başlar.

Kapıdaki görevliye sorar:

-“Kocamı arıyorum ismi Ali…”

Görevli:

-“Hangi Ali Hanımefendi? Burada milyonlarca Ali var.”

Kadın:

-“Ara sıra kendi etrafında dönen birisidir mutlaka.”

Görevli:

-“Ha, sen topaç Ali’yi arıyorsun, az ileride.”

BUZDOLABI

Baş melek bakmış ki her gelen Cennete giriyor ve de artık kapasitesi dolmak üzere, meleklerini yanına çağırıp, “Cennete girmeye hak kazananların ölüm hikâyelerini dinleyin mantıklı ve hâkli bulduklarınızı içeri alın, gerisini de gönderin” demiş.

Cennetin kapısı ilk çalışta melekler karşılarında bir adam görmüşler.

“Anlat bakalım hikâyen nedir?” diye sormuşlar.

Adam “Ben Amerika da bir apartmanın 25. katında oturuyorum” diyerek başlamış hikâyesini anlatmaya, “Bir gün eve geldiğimde karımı çırılçıplak yatakta gördüm ve beni aldattığını düşünerek hemen ortalığı aramaya başladım. Karım da bir yandan arkamdan ‘Yapma ne olur!’ diye yalvarmaktaydı. Ben ise o kadar aramama rağmen hiçbir yerde adam bulamadım. Sonunda gözüm balkon demirine takıldı, orada bir adamın demirlere tutunarak aşağı sarktığını gördüm. Hemen koşup parmaklarını ittiriverdim, adam aşağı düştü, dallara falan çarptı sırtüstü yere yapıştı fakat ölmedi. Ben de mutfaktaki buzdolabını adamın üstüne attım ve adam öldü. O sırada sevincimden kalp krizi geçirip öldüm…” demiş.

Melekler bunun üzerine “Geç bakalım içeriye” demişler.

Daha sonra Cennetin kapısını bir adam çalmış.

Adama “Anlat bakalım hikâyen nedir?” diye sorulunca, başlamış anlatmaya;

-“Ben Amerika da bir apartmanın 26. katında oturuyorum” diyerek devam etmiş, “Balkona çıkıp hava alıyordum ki dengemi kaybedip aşağı düştüm. Tam bu anda 25. katın parmaklıklarını yakalayabildim. Fakat manyağın biri önce beni aşağı attı, sonra da üzerime buzdolabı fırlattı. Ben oracıkta öldüm.” demiş.

Melekler “Bu adam da masum” diyerek

“Geç bakalım içeriye” demişler.

Cennetin kapısı üçüncü kere çaldığında içeri bir zenci girmiş.

Melekler sormuşlar, “Anlat bakalım!”

Zenci başlamış anlatmaya;

“Ben bir evde kadının kocası tarafından basıldım. Hemen buzdolabına kaçtım. Gerisi malum…”

MALİYET

Küçük çocuk babasına, “Babacığım evlenmek kaça mal olur?”

Baba, “Bilmiyorum oğlum, hala ödüyorum.”

MELEK

Birinci adam arkadaşına gururla “Benim karım bir melek!” demiş.

İkinci adam şöyle bir suratına bakmış; “Şanslısın benimki hala yaşıyor.”

NE KOYSAYDIK?

Koskocaman vitrinde tek bir saat varmış.

Saat tamir ettirmek isteyen biri gelmiş, içeri girerek saatini gösterip yapılmasını istemiş.

İçerideki:

-“Burası sünnetçi, saat tamiri yapmıyoruz” demiş.

Adam merakla sormuş:

-“Yahu madem sünnetçisiniz de vitrine neden saat koydunuz?

Adam pişkin cevaplamış:

-“Ne koysaydık beyefendi?”

POMPA

Adam boğulmuş.

İtfaiyenin pompasını ağzına dayamışlar devamlı çekiyorlar.

Yosunlar, denizanaları falan geliyor adamın ağzından.

Oradan geçmekte olan ve pompadan anlayan bir adamcağız uyarmış:

-“Poposunu denizden çıkarmazsanız pompa yanacak…”

SES GELMİYORSA

Evli bir kadının oldukça fazla sevgilisi varmış.

Bir gün sevgilisi Temel gelmiş ve onu içeri almış.

Ancak biraz sonra kapı bir daha çalınca kadın; “Eyvah kocam” deyip Temel’i bir torbaya sokmuş.

Gidip kapıyı açtığında başka bir sevgilisi gelmiş, onu içeri almış.

Bir süre sonra kapı bir daha çalmış.

Kadın telaşla: "Eyvah kocam geldi" diyerek onu da bir torbaya sokmuş.

Kapıyı açtığından ne görsün, bir başka sevgilisi.

Onu da içeri almış fakat bir süre sonra gene kapı, "Eyvah kocam geldi" diyerek adamı torbaya koymuş.

Kadın kapıyı açtığında ne görsün, bu sefer gerçekten kocası.

Adam içeri girip etrafa bakınca torbaları görüyor.

"Bunlar ne?" diye soruyor.

Kadın pazardan alışveriş yaptığını söylüyor.

Adam gidiyor birinci torbaya sıkı bir tekme atıyor.

Torbadan, "Gıt gıt gıdak" diye ses geliyor.

İkinciye atıyor bir tekme, "Meeee" sesi geliyor.

Temel’in bulunduğu üçüncü torbaya da bir tekme atıyor.

Ses yok.

Bir tekme daha gene ses yok.

Sert bir üçüncü bir tekme atıyor.

Torbadan Temel’in acı sesi geliyor:

-“Lan hayvanoğlu hayvan, ne tekme atıp duruyorsun? Ses gelmiyorsa patatestir ya da soğandır işte…”

100 TANE DESEYDİN

Temel Dursun’a soruyor:

-“Ula Dursun sen oruçlu oruçlu kaç hamsi yersun?”

Dursun: “Valla 100 tane yerim” diyor.

Temel: “Ula uşağum, olur mu öyle? İlk hamsiyu yeduğunde orucun bozulur. Diğer 99 sayulmaz da…”

Dursun bu şakaya bayılıyor ve yolda gördüğü İdris’e soruyor:

-“Ula İdrus, sen oruçlu olarak kaç hamsi yersun?”

İdris: -“Valla 50 tane falan yerum da.”

Dursun: “Ula İdrus, 100 tane deseydun sana bir şey diyecektum…”

RUJ İZİ

Bir kız yurdunda şöyle bir sorun yaşanmaktadır: Kızlar, sabah dudaklarına ruj sürdükten sonra aynayı öperek dudak izi bırakmaktadırlar, bunların temizlenmesi sorun olmaktadır.

Yurdun müdürü bir gün yurtta kalan kızları ve tuvaletleri temizleyen hademeyi tuvalete toplar. Kızlara yönelik şöyle bir konuşma yapar: “Bazılarınız dudaklarına ruj sürdükten sonra aynaları öperek dudak izi bırakıyor. Hadememiz bunları temizlerken çok zorlanıyor. Şimdi ne kadar zorlandığını hep beraber izleyelim” der.

Bir işareti ile hademe fırçasını klozetlerden birine daldırıp aynayı temizlemeye başlar.

O günden sonra aynalarda bir daha dudak izine rastlanmaz.

BEBEK OLUR MU?

Küçük kız sınıfta Fen Bilgisi dersinde birden parmak kaldırdı: “Öğretmenim ben bir şey sormak istiyorum!”

“Evet, seni dinliyoruz Ayşe!”

“Benim anneannemin bebeği olur mu?”

Öğretmen tabi çok şaşırmış ama “Anneanneler bebek yapmak için biraz yaşlıdırlar” diye gülümsemiş.

Bizim bıdık yine sormuş:

“Peki, annemin bebeği olur mu?”

Öğretmen cevaplamış:

“Annelerin bebeği olur ama yaşları ilerledikçe bebekleri olma ihtimali de azalır.”

Derken küçük kız

“Peki, öğretmenim” demiş. “Ya benim bebeğim olur mu?”

Öğretmen gülmüş:

“Canım senin yaşın daha çok küçük, olur mu öyle şey?”

Bunun üzerine arka sıralara doğru bağırmış:

“Gördün mü Mert, ben sana korkulacak bir şey yok demiştim…”

EKİPMAN

Bir çift, göl kıyısına tatile gider...

Gölde bazı bölümlerde balık avlamak yasaktır.

Koca, yasak olmayan bölümlerde avlanarak, kadın da kitap okuyarak günlerini geçirmektedirler.

Derken bir gün adam balık avlamaktan gelir ve öğleden sonra kestirmek üzere odasına çekilir. Kadının canı sıkılır ve botla gölde bir gezinti yapmaya karar verir.

Bu gezinti umduğu gibi gitmez ve botun hâkimiyetini yitirir. Bot göl üzerinde serbestçe dolaşmaya başlar.

Kadın da yapacak bir şey olmadığı için çıkarıp kitabını okumaya başlar.

Derken devriyeye çıkmış olan şerif kadını görür ve yanına yanaşır.

-"Hanımefendi burada ne yapıyorsunuz?"

-"Görmüyor musunuz kitap okuyorum."

-"Ama bu bölgede balık avlamak yasaktır."

-"Zaten ben de balık avlamıyorum"

-"Ama gerekli bütün ekipmana sahipsiniz, sanırım sizi karakola götürüp ceza kesmem gerekiyor."

-"Eğer böyle bir şey yaparsanız ben de bana tecavüz ettiğiniz söylerim."

-"Size dokunmadım bile."

-"Ama gerekli tüm ekipmana sahipsiniz, değil mi?"

SİNEKLER

Dokuz yaşındaki oğlan çocuğu elinde raket, gözünü pencere camına konmuş çiftleşmekte olan sineklere dikmiş.

-"Anneee!" diye çağırmış, "Sineklerin erkeği olur mu?"

Anne bu masum sorudan kuşkulanmadığı için "Olur yavrum" cevabını verince, oğlan sorusunu ikilemiş

-“Peki, sineğin dişisi olur mu?”

Kadın o zaman soruların çetrefilli bir yere gideceğini sezip, yan çizmiş

-“Olmaz evladım.”

Oğlan aradığı cevapları alınca elindeki raketi hırsla sineklerin üzerine yapıştırmış.

“Hötöröfler sizi…!”

GÜVEN

Adamın biri gazetedeki iş ilanı üzerine gelmiş ve sırası gelince görüşmeye girmiş.

Iş ilanında üniversite mezunu, iyi Fransızca konuşan, pazarlama konusunda tecrübeli bir yönetici arandığı yazıyormuş.

-“Hoş geldiniz, hemen başlayalım. Hangi üniversite mezunusunuz?”

-“Üniversite mezunu değilim.”

-“Öyle mi? O zaman yabancı dilinize güveniyor olmalısınız.”

-“Yabancı dil bilmem.”

-“Demek bilmiyorsunuz. O zaman tecrübenize güvenerek geldiniz.”

-“Pazarlama konusundan anlamam.”

-“O zaman niye geldiniz canım kardeşim?”

-“Bu iste bana güvenmeyin. Onu demeye geldim.”