Sürekli olarak “Memleketin hayrına işler” yaptığını söyleyen “Cumhur İttifakı”, bakıyorum da icraatlarına (bu aralar pek yok ya) hiç toz kondurmuyor.

Hiçbir eleştiriye açık değiller.

“Biz her şeyin iyisini biliriz” mantığı ile ülkeyi yönetip duruyorlar.

Mecliste kimseyi konuşturmazlar, döverler, saldırırlar, verilen önergeleri okumadan bile reddederler filan.

Şimdiye kadar muhalefetin verdiği bir tane önerge var mı?

Hatırlamıyorum ama red edilenleri duydukça, öğrendikçe “Neden?” demekten kendimi alamıyorum.

Amaç muhalefeti etkisizleştirmek, istenileni duyurmamak, halktan mal kaçırmak gibi algılanıyor.

Geçenlerde önüme geldi:

“AKPMHP oylarıyla reddedilen önergelerin listesi…”

Okudum da, kendi kendime sordum:

“Neden reddedilmiş ki?” diye.

İşte liste, sizler de bunları okudukça aynı soruyu kendi kendinize soracaksınız.

Sormuyorsanız, bu iktidar kanadındansınız.

Zira “Onlar ne yapsa yeridir” şeklindeki bir düşünceye sahipsiniz demektir.

Mecliste muhalefetin verdiği ve Cumhur İttifakı tarafından reddedilen önergeler:

“Narin Güran cinayetinin bütün yönleriyle araştırılması” önergesi.

Bu önerge neden red edilir?

Bir açıklaması olabilir mi?

“Basın özgürlüğünün önündeki engellerin araştırılması” önergesi.

Yani, “Basın haber vermesin, soru sormasın, vatandaşa haber lazım değil” mantığı var burada değil mi?

Uçakta da soru sormayanlar var zaten.

“Hayvan haklarının korunması, sorunların araştırılması” önergesi.

Buyrun.

Hayvan haklarına bile ret.

Ne diyeyim?

“Çiftçilerimizin borçları, vergi ve zam sorunlarının araştırılması” önergesi.

Kısaca çiftçiler umurumuzda değil diyor iktidar.

“Bana ne borcundan, vergisinden, zammından!” demeye getirmişler.

“İktidarların yanlış Suriye ve sığınmacı politikası” önergesi.

Haydi bunu anlarım.

Ezelden beri göçmenlere bayılan bir iktidar var.

“Reddettim kardeşim” demesi mantıklı.

Ellerinden gelse bizi dışarı atıp, minnakları ülkeye dolduracaklar.

“Faili meçhul ve siyasi cinayetlerin zaman aşımına uğraması” hakkındaki önerge.

Bunu reddetmek neden?

Faili meçhul cinayet zaman aşımına uğrayınca elinize ne geçecek?

Yoksa acaba?

Bak! Şüphelendim şimdi…

“Enflasyonun neden olduğu toplumsal tahribatın araştırılması” önergesi.

Toplum tahribata uğradıkça oylar artar mı acaba?

Sorup araştırmak lazım.

“Emeklilerimizin sorunlarına çözüm üretilmesi amacıyla” verilen önerge.

Ne araştıracaklar?

Zam mı veren onlar, kesinti yapan onlar, oranı belirleyen onlar.

Bir tane hallettikleri sorun yok ortada.

Bizden oy beklemiyorlar anlaşılan.

Sandık gelince görüşürüz…

“Okullarda günde bir öğün ücretsiz yemek çıkarılması” önergesi.

Çalışanları anladık, emeklileri anladık ta, çocuklardan ne istediniz mübarek!

Yazık bu çocuklara!

Hiç mi vicdanınız acımıyor?

Ha pardon acıyor sahi.

Bebek katili olunca “Umut hakkı verelim” diyerek sızlıyor vicdanlar…

“Gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik engellemeler” hakkındaki önerge.

Ne yürüyüşü?

Ne demokrasisi?

Ne düzenlemesi?

Oturun oturduğunuz yere.

Terör seviciler sizi!

Fetöcüler sizi.

“Emniyet teşkilatında görev yapan personelin yaşadığı sorunlar” ile ilgili önerge.

“Bunlar hep seçim yatırımı” denilerek reddedilen önergeler.

“Muhalefet emniyetten oy istiyor belli” diyerek iktidar kanadı reddetmiş anlaşılan.

İktidar olarak o düşünce olabilirler;

“Yoksa 24 saat görev yapan, ruhen yıkılan, madden çöken bir emniyet çalışanının hakkını neden arasın muhalefet?”

İktidarın mantığı bu.

“Tıkanan sağlık sistemi ve çözüm önerilerinin araştırılması” önergesi.

Muhalefetin haklılığı ortada;

Doktorlar yurt dışına gitmiş,

Aile Hekimleri grevdeymiş,

Piyasada ilaç yokmuş,

Çalışan doktorlar perişanmış ha!

Bırakın bu işleri,

Kaldırıverin elleri…

Red…!

“15 Temmuz sonrasında dağıtılan silahlar ve mafyanın araştırılması” önergesi.

Peki neden araştırılmaz?

Neden?

Ey iktidar!

Geçerli bir sebep söyleyin, ülkeyi terk edeceğim…

“Faili meçhul ve siyasi cinayetlerin zaman aşımına uğraması” önergesi.

Biraz önce anlattım.

Zihniyet aynı.

Boş ver ya!

Sana ne ya!

Zaman aşımına uğrarsa uğrasın, bana ne ya!

“Tren kazalarının araştırılması amacıyla” verilen önerge.

“Demirden korkan binmesin trene” mantığı ile reddd…

Allah kimseye yakınlarını kaybetmenin acısını vermesin.

Amin.

“Organize suç örgütlerinin kamudaki bağlantılarının araştırılması” önergesi.

Öyle bir şey mi var?

Yok artık!

Bu muhalefette iyice yoldan çıktı.

Nereye, nasıl önerge vereceğini şaşırdı.

Ne organizesi?

Ne suç örgütü?

Ne kamusu?

“Red kardeşim, red… Daha cumaya yetişeceğiz…”

RÜZGÂRI DAVA EDEN KADIN

Hz. Davut zamanında yaşlı bir kadının 3 yetimi varmış. Aç olan çocuklarının kanını doyursun diye bu yaşlı kadın, birkaç gün çalışıp kazandığı bir çuval un ile evine dönüyormuş.

Ancak yolda birden bir rüzgâr çıkmış ve kadının sırtında ki un çuvalını uçurup atmış ve unlar rüzgârla heba olmuş.

Yaşlı ve çaresiz kadın başını iki elinin arasına alıp bu haline ağlaya başlamış.

10 yaşlarında bir çocuk olan Süleyman A.s. o sırada mahalleden geçiyormuş. Yaşlı kadının ağladığını görünce ona “Anne neden ağlıyorsun?” deyince yaşlı kadın, “Yoluna git çocuk, zaten benim derdim bana yeter!” dese de Süleyman nebi tekrar sormuş; “Söyle bana, ben Davut a.s’ın oğluyum” demiş.

Kadın hiddetle “Ben perişan olmuşum, sen Davutoğlu Süleyman olsan ne olur?” demiş.

Hz. Süleyman ısrar edince kadın bir nefes alıp durumu anlatmış.

Hz. Süleyman kadına bakmış ve “Hz. Davut sarayındadır, huzuruna çık rüzgârı ona dava et” der.

Kadın “Ey oğul, sen benimle alay mı geçersin. Rüzgâr dava mı edilir?” der.

Hz. Süleyman “Ey ana sen dediğimi yap. Davut Peygamber sana çare bulmak zorundadır” der.

Kadın isteksiz bir halde saraya gitmiş.

Hz. Davut vezirleriyle toplantı halindeyken biçare kadın içeri girmiş:

Hz. Davut yaşlı kadına, “Hanım ne istiyorsun?” diye sorar.

Kadın, “Ey Davut peygamber bugün bir tufan koptu ve un çuvalımı uçurdu. Rüzgârı sana şikâyet etmeye geldim” der.

Hz. Davut gülmüş ve “Hiç rüzgâr şikâyet edilir mi kadın? Verin şu kadına bir çuval un gitsin” der.

Kadın bir çuval unu görünce sevinmiş ve alıp mutlu bir şekilde saraydan çıkarken Hz. Süleyman nebi kadını durdurmuş: “Ey ana ne oldu?” diye sormuş.

Kadın, “Allah sende razı olsun oğul, baban bana bir çuval un verdi” demiş.

Hz. Süleyman, “Ey ana babam senin davana bakmamış sana sadaka vermiş, içeri gir ve rüzgardan şikâyette bulun” der.

Kadın şaşkın bir şekilde tekrar odaya girince Hz. Davut, “Ey kadın yine ne var?” deyince, kadın yine “Rüzgârı dava etmeye geldim” demiş.

Hz. Davut, “Şu kadına bir çuval un daha verin ve gönderin” demiş.

İki çuval unu alan kadın sevinçle saraydan çıkarken Hz. Süleyman önüne geçerek, “Ey ana dava görüldü mü?” diye tekrar sorunca kadın, “Baban bu sefer iki çuval un verdi” demiş sevinçle.

Küçük Süleyman hiddetlenmiş ve “Bu böyle olmaz… O sana sadaka veriyor, sen ise hakkını istemiyorsun!” demiş.

Ve tekrar dava için kadını Davut peygamberin odasına göndermiş.

Kadını gören Davut peygamber bu kez sinirlenir, “Nedir senin bu halin? Ununu alıp dışarı çıkıyorsun, geri gelip aynı şeyi söylüyorsun!”

Kadın utanarak cevaplamış, “Bana kızma, oğlun Süleyman söylüyor bu davanın hak olduğunu.”

Bunu duyan Davut peygamber dışarı çıkmış ve Süleyman nebiye, “Ey Süleyman! Rüzgâr dava edilir mi? Sen niye bu kadını ikide bir bana gönderiyorsun?” deyince Süleyman Nebi cevaplamış:

“Ey babacığım, madem rüzgârı dava edemeyecektin niçin peygamber oldun? Ne için o tahta oturdun?” deyince Hz. Davut’un bacakları titremiş ve bakmış ki bu ilahi bir hikmet, odasına çekilip secdeye kapanmış.

Hüzünlü bir şekilde, “Yarabbim, bu işin hikmeti nedir” diye niyaz etmiş.

Cebrail A.s. belirmiş anında; “Ey Davut! Sabah askerlerini limana gönder, zira oraya bir gemi yanaşacak. O gemiyle gelenleri alıp sana getirsinler. Onların cevaplarıyla bu dava görülecektir” demiş.

Hz. Davut askerlerini limana göndermiş.

Askerler limanda beklerken, limana yalpalaya yalpalaya bir gemi yanaşmış ve içerisinden zengin tüccarlar inmiş.

Tüccarlar askerlere Davut Nebi’yi sormuşlar, askerlerde hayretle “Sizleri bekliyor” diyerek huzura getirirmişler.

Gurubun sözcüsü; “Biz Antakyalı tüccarlarız. Malımızı gemiye yükleyip Mısır’a satış için yola çıktık ve bir fırtınaya kapıldık. Fırtına gemimizi kayalıklara vurup, güvertesini deldi. Gemi su almaya başlayınca, hepimiz secdeye kapanıp, ‘Yarabbi, eğer bizi bu sıkıntıdan kurtarırsan malımızın onda birini sadaka vereceğiz’ diye yalvardık. Biz dua ederken rüzgârın dehşetiyle bir çuval un gemimize uçtu ve geminin delik yerine girince o hamur şişti ve suyu geçirmedi. Biz de batmaktan kurtulduk, buraya kadar geldik. Gelirken de malımızın onda birini hesap ettik, işte şu 3 tabak altın” der.

Davut A.s. yaşlı kadını huzuruna çağırır ve kadına “Senin davan sonuçlandı. Bu üç tabak altın senindir, al bunu çocuklarına götür” demiş.

Kadın sevinçle altınları alıp dışarı çıkınca kapının önünde gördüğü Hz. Süleyman kadına “Davan görüldü mü?” diye sormuş.

Kadın “Senden Allah razı olsun fazlasıyla görüldü” dermiş.

Süleyman A.s. şöyle demiş,

“Gördün mü ana, eğer dava etmeseydin iki çuval unu sadaka olarak alacaktın. Ama dava ettin hakkını bulup, ona ulaştın…”

BİSİKLETLE HAC YOLU

Memleket hikâyeleri biter mi?

Yine onlardan biri:

1964 yılında bisikletiyle Hacca gitmek isteyen Mehmet Neşet Öz, gideceğini kimseye ilan etmeden yola düşüyor…

Cebinde sadece 66 lirası var.

Yollarda paraya çok ihtiyacı olmuyor.

Vaaz verdiği yerlerde önüne sofralar kuruluyor.

Cilvegözü Sınır Kapısı'na varıyor.

1952 yılına ait pasaportunu gösteriyor.

Fakat 5.000 lira döviz alması gerektiği söylenince, parası olmadığından geçemiyor gümrükten...

Yolundan vazgeçmiyor.

Tel örgülerden bisikletini atıyor.

Ardından kendisi de atlıyor.

Bu kez bisikletini kucağına alıyor.

Mayın tarlasından geçip Suriye asfaltına çıkıyor ve bisikletine binerek hızla ilerliyor.

Amman’a (Suriye'yi geçtikten sonra Ürdün’e) varıp mola verdiği sırada tanıdıkları ile karşılaşıyor.

'Buradan öteye zorlanırsın, bizimle gel' diyorlar. Başta kabul etmiyor ama zorla ikna ediyorlar.

Bisikletini Amman’da birisine emanet edip tanıdıklarıyla yola devam ediyor.

Otobüsle Mekke’ye varıp Hac vazifesini tamamlıyor.

Dönüş yolunda (bir aksilik yüzünden) otobüsü kaçırıyor ve arabadan arabaya aktarma yaparak Amman’a varıyor, burada bıraktığı bisikletine kavuşuyor.

“Nasılsa memleketime gidiyorum” diyerek bisikletiyle Türk hududuna geliyor.

Burada, 5.000 liralık döviz almadığı ve kaçak geçtiği için tutuklanıyor.

(Savcılığa çıkarılan) Mehmet Neşet amca, “Bu suçsa ben Beytullah’ı görmeye gittim. Gavur olmaya gitmedim ya, ne yaparsanız yapın” diyor ve cezasına razı oluyor.

Mehmet Neşet Öz’ün bisiklet yolculuğu savcının çok dikkatini çekmiş.

Savcının talebiyle bisikletli fotoğrafı çekiliyor ve fotoğrafını Hürriyet Gazetesi basıp haber yapıyor.

Ailesi olayı gazeteden görüp öğreniyor, yanına gidiyorlar fakat alıp gelmek mümkün olmuyor.

Mehmet Neşet amca 27 gün cezaevinde yattıktan sonra beraat ediyor.

Yol arkadaşı bisikletiyle otobüs bindirilip evine gönderiliyor.

Uzak akrabaları ve köylüleri Hacı Mehmet Neşet Öz için hep “Yollarda ölecek, ölüm haberi gelecek” dermiş.

Fakat vefatı söyledikleri gibi olmamış.

Vefatından bir gece önce köyündeki dört kahveye de girerek herkese çaylar ısmarlamış ve “Yarın benim bayramım var” demiş.

Ertesi gün, 19 Şubat 1976'da sabah saatlerinde yatağında huzur içinde vefat etmiş…

DEVİRME!

Demirel 1974 seçimlerinde Trabzon’da konuşurken askerlerin darbe yapmalarını eleştiriyordu:

“Osmanlı tarihinin sivri noktalarına çok dikkat etmek gerekir. Sultan Aziz’i günün birinde bir kaç Osmanlı paşası tahttan indirir. Yerine sultan Murat’ı geçirir. Murat, taht da 90 gün kalır, Onu da bir başka paşa indirir. Osmanlı döneminde paşaların devirdiği iktidarlar hiç kimsenin işine yaramamıştır. Ne deviren paşaya, nede devrilen padişaha.”

HAZIRLIK

Demirel'e sordular:

-“Niçin seçme gitmiyorsunuz?”

-“Hazır değiliz.”

-“Nasıl hazır olacaksınız?”

-“Bakın anlatayım. Seçim de balo gibidir. Hazır olmadan gidilmez. Sen benim arkadaşımsın, bana rastlıyorsun, ‘Gel seni baloya götüreyim’ diyorsun. Ben ne yapacağım? ‘Arkadaş izin ver hazırlanayım’ diyeceğim. İşte öyle.”