Herkes okursa kim çoban olacak diye bir tabir vardır. Her anne baba çocuğunun okuması, memur olması için elinden geleni yapıyor. Yatağını, odasını toplamaktan tutun da kalemine defterine kadar her işine koşturuyor. Bir tek hedef var. O da çocuk okusun yeter ki. Başka hiçbir olay önemli değildir. Bakkala bile gönderilmiyor gençler derslerinden kalmasın diye. Oysa herkes okuyor artık. Okumayan kalmadı.
Elbette okumanın önemi tartışılmaz. Gençlerin imkânlar ölçüsünde hayata hazırlanmaları, yaşama akademik bir bakış açısı kazanmaları zorunludur. Ülkemizde yükseköğrenimdeki kontenjan üç gençten ancak birine adam gibi eğitim şansı vermektedir. Yoksa birçok bölümün kontenjanları boş kalmaktadır. Tercih edilen bölün ve programların kontenjanları artırılmakta ve eğitimde kalite düşmektedir.
Fakülteydi meslek yüksekokuluydu derken ağırlıkla anne babaların tutumu yüzünden, gençlik hayata rötarla başlamaktadır. Mutlaka üniversite okumalı, büyük adam olmalı felsefeleriyle yapılan yönlendirmelerde, gençler meslek okullarından uzaklaştırılmaktadır. Hedefe varılamayınca bu defa kolay iş peşine düşülmektedir. Sonuçta herkes okuyunca memlekette ara eleman, emeğiyle iş yapacak kimse kalmamaktadır. Emeğiyle üretimde rol alacak birey bulmak güçleşmektedir. Okumanın masa başında hiç çalışmadan kazandırdığına inanılmaktadır. Hani deriz ya hep, rahatı beyde yok, yattığı yerden maaş alıyor diye.
Okuyunca da işin kolayını arar oldu insanımız. Kolay hayat rahat yaşam felsefesi çok yaygın. Kırsal kesimde kısa yoldan kolay iş sahibi olmak, hele hele güvenlik görevlisi olmak öyle revaçtaki. Oysa üretmek, inadına üretmek zorundayız. Dünyanın en zengin kaynaklarının üzerindeyiz. Kaynaklarımızı değere dönüştürmek hem bilgi üretimi gerektiriyor hem de emek kullanımı. Alın terine ihtiyacımız var bir yerde.
Hangi alanda olursa olsun işimizi tekniğine uygun bir şekilde, layıkıyla yaptığımız sürece verimlilik artacak, kalkınmamız hızlanacaktır.
Son zamanlarda tarımda, sanayide, inşaatta gayretli, çalışkan eleman sıkıntısı çekiliyor. İşsizliğin en önemli sosyal sorun olduğu ülkemizde aranan elemanın bulunamaması garip ama gerçek maalesef. Göçmen cennetine dönen memleket başkalarının memleketine doğru hızla ilerliyor. Ara eleman sorunu göçmenlerle çözülmeye çalışılıyor. Ancak bu tercihler ancak günü kurtarır. Sürdürülebilir değildir. Sürekli değişen elemanla sağlıklı iş üretmek son derece zordur.
Sanat okulları ve meslek yüksek okulları cazibesini yitiriyor. Gençlerimizin neden tercihte bulunmadığı sorgulanacak olursa düz mantıkla meslek sahibi veya tekniker, meslek elemanı olmak istemedikleri veya anne babaların istemedikleri ortaya çıkıyor.
Çalışırsak hangi meslekte olursa olsun başarı muhakkaktır. AB ülkelerinin önemli bir kısmı siesta adını verdikleri dinlence zamanlarını uzatmaya başladılar. Çalışma sürelerini kısaltmaya çalışıyorlar. Aradaki farkı daha fazla emekle kapatabiliriz ancak. Daha fazla bilgi, daha fazla özgün teknoloji, bunun için daha fazla emek. Başka bir şeye ihtiyaç yok aslında. Sadece çalışmak ve üretmek gerekiyor.