Ah, ah, ah!

Nerede o mert adamlar.

Siyasetçiler, insan gibi insanlar?

Vatan sevgisini kendi menfaatinin üstünde tutanlar,

Devlet malını kollayanlar,

Çıkar bilmez, dürüst insanlar!

Yalakalar, dalkavuklar, çakallar yoktu eskiden,

Adam gibi adamlar vardı,

Siyaseti vatan için yaparlardı.

İl, ilçe başkanları atanmaz, seçilirdi.

Gazetecisi doğruyu yazar,

Memuru rüşvet bilmez,

Belediyecisi siyaset yapmaz,

Esnafı dürüst olurdu.

Torpil olmaz,

Hak eden hakkını alır,

Hiç kimse çıkarı için çalıp, oynamazdı.

Eskiden iyiydik be!

Ya şimdi?

Nilgün Bodur adlı yazar, şu aşağıdaki şiiri yazınca sosyal medya patladı.

Paylaşan paylaşana.

Peki neden?

Şimdi ben bunu size aktarayım da, siz de düşünün neden diye.

Gün gelir...

İç oğlanlar padişah olur...

Hırsızlar zengin...

Metresler eş...

Eşekler adam olur...

Odundan kapı,

Taştan saray olur...

Gün gelir...

Kezbanlar destan...

Onları destan yapanlar mestan olur...

Gün gelir...

Hadsizlik özgüven...

Saygı yalan...

Sevgi ise dolan olur...

Gün gelir...

Çivisi çıkar dünyanın...

Konuşamayanlar hatip...

Şifa veremeyenler tabip...

Yazamayanlar kâtip olur...

Ama yine öyle bir gün gelir ki...

İşler ters döner,

Verenler alır,

Gidenler uslanır,

Dönenler yalvarır...

Merdiveni koşarak çıkanların,

Gün gelir ayağı takılır...

Sevgisini vermeyen,

Gün gelir kimsesiz kalır...

Aldatan, bir gün sadakat için...

Çalan, bir gün adalet için...

Döven, bir gün şefkat için yalvarır...

‘Piyon’ deyip geçme,

Gün gelir şâh olur...

Şâha da fazla güvenme…

Gün gelir mat olur.

Gün gelir komünistler kapitalist,

Mücahitler müteahhit,

Sözde ülkücüler aposever olur...

Gün gelir, yalancılar dürüstlük,

Ahlaksızlar, ahlâk,

Hak yiyenler adalet,

Zalimler merhamet dersi veren Hoca olur...

İnsan yaratıcısına bile nankör iken

Sana vefalı mı olur?

Oluruna bırak her şeyi,

Bak neler neler olur...

Bahar biter kış olur.

Gün biter gece olur.

Söz biter sükût olur.

Zenginlerde metelik,

Güzellerde cemâl,

Güçlülerde kuvvet kalmaz olur...

Hayaller kaybolur...

Ümitler yok olur...

Hayat bazen

Boş olur, saçma olur,

Çekilmez olur, yalan olur...

Gün gelir ki sen bakmazken her şey hallolur...

Ve

Öyle bir gün gelir ki:

Hayat biter son olur...

Gün artık gelmez olur...

Son cümle benden,

Haydi hayırlısı

PLANA SADIK KAL

Burada köşe yazıları yazıyorum.

Beğendiğim alıntıları, hikâyeleri, notları, yorumları, anekdotları yayınlıyorum.

Bunları yapmak için günde çok vaktimi araştırarak geçiriyorum elbet.

Rastladığım güzel anlamlı yazıları alıntılayarak sizlere aktarıyorum.

Aslında aklımın erdiğince “Suriye’de neler oluyor?” şeklinde bir yazıyı özet şeklinde aktarmak istedim.

Gündem bu çünkü.

Bir çok yazı okudum, video seyrettim, televizyonlarda o kanal, bu kanal benim diyerek zaping yaptım.

Ama şu yazı kadar nokta atışı yapanını da görmedim.

“Türkiyetimes” adlı sitede köşesi bulunan Necdet Topçuoğlu kaleme almış.

Diyor ki;

“Plana sadık kal kriz çıkarma”

Kimin kime ne söylediğini anlatmış.

Önce bir fıkrayla başlamış.

Dul bir kadının çok güzel bir kızı varmış. Herkes bu kıza talipmiş.

Ancak annesi beş yüz bin lira mehir istiyor, asla daha aşağı inmiyormuş.

Kıza aşık bir delikanlı varmış, tüm gücüyle ancak üç yüz bin lira biriktirebilmiş.

Delikanlının babası durumu anlamış ve oğlana; “Oğlum getir bakalım şu üç yüzbin lirayı da, gidip şu kızı isteyelim” demiş.

Oğlan umutsuzmuş, baba umutlu bir şekilde kızın evine varmışlar.

Babası kızın annesine “Söyleyeceklerim bitmeden sözümü kesme” demiş.

“Kızını oğluma istiyorum, bu da mehir olarak yüzbin lira”

Kadının suratı asılmış.

Adam devam etmiş.

“Seni de kendime istiyorum, bu da senin mehrin, yüz bin lira” demiş.

Kızın annesinin yüzüne bir tebessüm gelmiş.

“Allah mübarek kılsın bey, hayırlı olsun” demiş.

Böylece sorun çıkmadan, işlem tamamlanmış.

Komşuları kadını sıkıştırmışlar:

“Kız hani beşyüz binden bir kuruş inmem diyordun?” diye sormuşlar.

Kadın demiş ki,

“Toptan satışla, perakende satış fiyatı her zaman değişir” demiş.

Oğlan da babasına:

“Baba öteki yüzbin lirayı ne yaptın?” diye sormuş.”

Baba cevaplamış:

“Evlât, onu da anana verdim, ikinci evliliğe razı olması için.”

İşte böyle, kriz yönetimi uzmanlık ve tecrübe gerektiren bir iştir.

İşi biliyor ve stratejik bir plânın varsa, sorunu az masrafla çözmek mümkündür.

Topçuoğlu bu fıkradan sonra konuya geliyor ve anlatıyor:

“Bugün Suriye de ABD, İngiltere ve İsrail, bu sorunu oğlanın babası gibi az masrafla çözdüler. Herkesin ağzına sürdüğü birer parmak bal ile kan dökmeden plânın birinci aşamasını uyguladılar.”

Daha sonra geldiği konu ise Türkiye.

Bunu ise şöyle açıklıyor:

“Sıra ‘Türk Kürt İslam Devleti’ ni dayatmaya gelmiştir.

Bu durum, Türkiye'ye, size ‘Misak-ı Milli’ sınırlarına ulaşma imkânı veriyoruz’ diye sunulacaktır.

Propagandalar başlamıştır.”

Topçuoğlu “Bilinen bir konuydu” diyor ve şöyle anlatıyor:

“Herkes her şeyi iki aydır biliyordu. Bahçeli'nin Öcalan çıkışı bu plandan bağımsız değildir.

Bir süre sonra düşmanlar dost, dostlar düşman olacaklardır.

Türkler ile Kürtleri can ciğer kuzu sarması olarak görürsek şaşırmayalım.”

Suriye hakkındaki öngörüsü ise şu şekildedir:

“Plana göre, mevcut oluşum beş yıllık bir projedir.”

“Sonraki hedef İran'dır.”

“İsrail, bizim için ‘Yukarı Mezopotamya'daki su kaynakları ve hububat kuşağı vazgeçilmezdir’ diyor.

Yani bizim Güneydoğu Bölgemiz kastetmektedir.

Burayı da kansız ele geçirmek için ‘Türk Kürt İslam Devleti Federasyonu’nu dayatmak istiyorlar.

Hedeflenen yerler Kürt Bölgesi olacağından uzun vadede İsrail, Kürt dayanışması ile sorunu çözecek diye düşünülmektedir.”

Suriye’nin kısa özeti budur.

Hedef İran’dır.

Bunu cümle âlem bilmektedir.

Daha sonra?

Rahmetli Necmettin Erbakan 1996 yılında şunları söylemişti;

“Siz meseleyi Suriye mi sanıyorsunuz? Suriye'yi istemelerinin tek bir nedeni vardır. O da Türkiye'yi işgal etmek için zemin hazırlamaktır. Eğer bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye'dir. Bu söylediklerimi bir gün anlayacaksınız.”

Eee?

Şimdi mesele Suriye olduğuna göre?

Ne olacak?

Hedef belli.

Hedef belli de biz ne yapacağız ona bakmak lazım.

Bu iktidar, bu muhalefet ile ne yaparız?

Onu sorgulamak lazım…

HIRSIZLAR

Amerika'nın New York şehrinde bir soygun sırasında hırsızlar banka içindeki çalışanlara bağırdı:

“Kıpırdamayın! para devletin, hayatınız da sizindir. Şimdi herkes sessizce yere uzansın!”

Buna; “Anlık akılla, ikna” denir…

Hırsızlar çalmayı bitirince üniversite mezunu olan en genç hırsız, ilkokul mezunu en yaşlı olan hırsıza dedi ki:

“Patron kaç para çaldık sayalım.”

Liderleri olan yaşlı hırsız bozuldu ve ona dedi ki:

“Aptal mısın? Bu çok para ve saymamız uzun sürer, bu gece ne kadar para çaldığımızı haberlerden öğreniriz!”

Bunun adı; “Tecrübedir…”

Hırsızlar bankadan çıktıktan sonra banka müdürü, şube müdürüne:

“Polisi çabuk ara!” der.

Şube müdürü ona dedi ki:

“Acele etmeyelim müdürüm… 10 milyon dolar alıp kendimize saklayalım ve daha önce hesabımıza aktardığımız 70 milyon doları da ekleyelim.”

Buna; “Akışına yüzmek ve durumu lehine çevirmek” denir…

Banka müdürü dedi ki:

“Öyleyse her ay soygun olsa çok iyi olur...”

Ve buna; “Çok ileri gitmek” denir…

Ertesi gün haber ajansları bankadan 100 milyon dolar çalındığını bildirdi!

Hırsızlar parayı tekrar tekrar saydılar.

Her seferinde miktar 20 milyon dolardı. 

Hırsızlar; 20 milyon dolar için onca plan yapıp, onca yıl hapsi göze aldılar ve riske girdiler.

Banka müdürü ise; Suya sabuna dokunmadan 80 milyon dolar aldı.

Maskeli hırsız ile kravatlı hırsız arasındaki farklı bilgiydi.

Bunun da adı; “Bilgi altına eşittir” di.

Banka müdürü milyoner olduğu için gülümsüyordu.

Borsadaki tüm kayıplarını bu soygunla telafi etmişti.

Bunun adı da; “Risk almaktı…”

Gerçek hırsızlar çoğunlukla yüksek rütbeli olanlardır.

Ama “Hırsız” olarak tanınanlar hep ev ve cüzdan hırsızları olacaktı…

SAĞLIK

40 yaşında mide kanserinden ölmeden önce dünyaca ünlü tasarımcı ve yazar Kirzaida Rodriguez şöyle yazdı:

1. Garajımda dünyanın en pahalı arabası vardı, ama şimdi tekerlekli sandalyede dolaşmak zorundayım.

2. Şirketim her çeşit marka giysi ayakkabı değerli eşyalar satıyor ama artık vücudum, hastanenin verdiği küçük beyaz önlüğe sarılmış.

3. Bankada çok param var ama artık ihtiyacım yok

4. Evim kale gibiydi ama şimdi hastane yatağında uyuyorum

5. Beş yıldızlı otelden, beş yıldızlı otele gittim ama şu anda zamanımın çoğunu hastanede bir laboratuvardan diğerine geçerek geçiriyorum.

6. Yüzlerce kişiye imza attım ama bu sefer tıbbi kayıtlarda imzam var.

7. Saçımı yedi kuaföre yaptırdım ama şimdi bir tane saçım bile yok.

8. Özel jetim var her yere uçabilirim ama şimdi hastane kapısına ulaşmak için iki görevliye ihtiyacım var.

9. Kesinlikle her yiyeceğe gücüm yetse de artık diyetim günde iki tablet geceleri birkaç damla tuzlu su.

10. Bu ev, o araba, o uçak, o mobilyalar, bankadaki para, itibar ve şöhret, hiçbiri bana yardım edemez, hiçbiri acımı dindiremez…

Ve sonra anladım ki günün sonunda en önemli şey “Sağlıkmış…”

MİNİBÜS DİALOGLARI.

Yolcu müsait bi yerde inmek ister ama dili sürçer:

-“Şoför bey mübarek bi yerde inebilir miyim?”

-“Şu ilerdeki caminin önünde bırakayım teyze seni...”

Yolcu müsait bir yerde inmek ister ama dili sürçer:

-“Müsait bi yerde iner misiniz?”

Şoför:

-“Niye sen mi kullancan?”

Adamın biri gayet aceleci bir tavırla;

-“Kaptan orta kapıyı rica edebilir miyim?”

Şoför olaya hakim;

-“Tabi abi ayıp ettin al götür senden kıymetli mi?”

Yolcu;

-“Abi Heykel'e çıkıyor mu?”

Şoför;

-“Yok abi, yanından geçiyor.”

Oğlum bu Eminönü'nden geçer mi?

-“Yok teyze biz Taksim'e çıkıyoruz.”

-“Öyleyse siz gidin ben gelmeyeceğim.”

***

Dolmuş doldu, tam kalkacak, elemanın biri açtı ama içerisi tıklım tıkış dolu.

Önde 3 kişi arkada 4 kişi var.

Eleman hala bir umut sordu:

-“Kaptan, yer var mı?”

Şoför de arkasını dönüp cevap verdi:

-“Bilmiyorum, üst kata bi bak bakalım...”

Bakırköy dolmuşu bekliyordu.

Sigarasının kalmadığı aklına gelince tam Tekel bayiine girecekken minibüs gelmiş.

Apar topar binmiş. Şoföre parayı uzatıp,

-“Bir Monte Carlo” demiş.

Şoför birkaç saniye yüzüne bakmış:

-“Abi bu Bakırköy'e gider” demiş.