Eşim, çarşıdan dönerken “Kasaba uğramamız lazım” dedi.
Uzun zamandan beri yolunu unuttuğumuz kasap bizi bekliyordu kapıda.
Öyle ya, işleri zayıftı adamın belli.
Girişin karşısında asılı fiyat listesini görünce “Bu iktidarın” hala nasıl iktidarda durduğunu anlamakta zorluk çektim bir kere daha.
“Kıyma 600 lira” yazıyordu, elimdeki telefonla çektim fotoğrafını.
Hareketimi görünce Kasap; “Ağabey zam yapmam lazım ama nasıl? Bu fiyata zaten zor satış yapıyorum, zam yapsam ne olacak kim bilir?” dedi.
“Hayat pahalılığı ve zamlar” hakkında konuşurken üzerindeki kıyafetlerden, “Gariban” olduğu belli orta yaşlı biri girdi içeri.
Elindeki parayı uzatarak “Biraz kıyma verir misin?” dedi kasaba.
Kasap, bir tutam kıymayı tartarak verdi kendisine.
Adam gittikten sonra sordum;
“Ne kadardı o verdiğin kıyma?”
“100 liralık” diye cevap verdi kasap.
Hesap ettim; 160 gramdı…
Bir sokak röportajında görmüştüm sosyal medyadan, içim burkulmuştu:
Kendisine uzatılan mikrofona emekli adamın biri şöyle cevap veriyordu:
“40 yıldır bu ülkeye vergi veriyorum, kıyma almaya hakkım yok mu?”
Önüme gelen şu haberi okuyunca fakirliğin vahametini iyice anladım.
Zira ilklerin iktidarı olan AKP, nihayet bunu da başarmıştı ülkemizde.
Haber şuydu:
TBMM’nde devam eden bütçe görüşmeleri sırasında CHP Konya Milletvekili Barış Bektaş yaptığı konuşmada, “Tahıl ambarı dediğimiz Konya’da artık ikinci el ekmek, yani bayat ekmek satılıyor” demiş.
İlave etmiş; “… Bu fotoğraf, Türk milletinin yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe mahkûm edilmesinin acı bir gerçeğidir! Bu fotoğraf, Türkiye’nin utanç tablosudur” demiş.
Doğru söze ne denir?
Ey AKP’liler!
İşte milletin ülkenin durumu bu…
Siz hala iktidarınızı övmekten geri durmuyorsunuz?
Bu millet “Sürünüyor”, bilesiniz.
Vebali büyük, hesap zamanı işiniz zor ona göre…
Ama siz hala “Silkelemekten” söz ediyorsunuz.
Daha nasıl silkeleneceksek?
Gündemde asgari ücret var.
“20 mi olsun? 21 mi olsun?” diye siz dalga geçin bakalım.
Adamın kirası sırf 15 bin lira.
Neyin 20’sinden, 21’inden bahsediyorsunuz siz?
“Veremeyiz. Ekonomimiz müsait değil” diyecekler de diyemiyorlar.
Sanki ekonomiyi başkaları bu hale getirdi?
Bu arada şu istatistiği de gözardı etmemek gerek;
Türkiye’de 2 milyon 191 bin 292 işletme faaliyet gösteriyormuş.
Bu işletmelerin %87,5’inde, 1 ila 9 arası işçi çalışıyormuş.
Büyük işletmelerin oranı ise yalnızca binde 9 seviyesindeymiş.
İki ucu pis değnek kısmına gelirsek;
Çalışanlar; “Geçinemiyoruz, maaşımız yetmiyor” diyerek asgari ücret fazlaca olsun istiyor,
İşveren “Bu piyasa şartlarında kazanamıyoruz” diyerek asgari ücret az olsun istiyor.
Hükümet mi?
Onların umurlarında değil, en lüksünden harcamalara devam ediyorlar.
Yandaşların ise işleri gıcır.
Vur patlasın, çal oynasın…
Şimdi sıkı durun size bir rapor sonucu vereceğiz.
“Hani millet sürüm sürüm sürünürken bilmediğimiz tarafta neler oluyor ona bakayım” dedim ve sordum internete.
Gelen cevap beni hiç şaşırtmadı doğrusu.
Bir haberde şöyle diyor:
“İsviçre bankası UBS’nin ‘2024 Küresel Servet Raporu’na göre Türkiye, kişisel servet artışında TL cinsinden görülen yüzde 157,78'lik büyümenin yanı sıra ABD doları cinsinden yüzde 63,2'lik büyüme oranlarıyla birinci sırada yer aldı.”
Buyurun buradan yakın.
“Fakir” denilen bizim millet meğer ne zenginmiş?
Bankanın 2024 Küresel Servet Raporu'nda, ülkemiz, “İlk sırada” yer almış meğer.
Bizi yüzde 20’ye yakın artış oranıyla Katar ve Rusya izlemiş.
ABD doları cinsinden kişisel servet artışında ise yüzde 63.2’lik bir büyüme kaydedilmiş.
Önümüzdeki beş yıl içinde Türkiye'deki ABD doları cinsinden milyoner sayısının yüzde 43 oranında artması bekleniyormuş.
Bir taraftan yerlere yeksan bir şekilde sürünürken, bir taraftan da kişisel servette arş-u alaya çıkıp rekor kırmışız.
Turgut Özal’ın meşhur “Ortadireği” kalmamış desenize…
YASAK!
Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, tarafından gıda etiketlerinde önemli değişiklikler yapılmış ve bu değişikliğe göre süt ve süt ürünlerinde; “Köy”, “Ev”, “Geleneksel”, “Çiftlik”, “%100” gibi yanıltıcı ifadelerin kullanılması yasaklanmış.
Aman ne doğru.
Pazarda bile adam hayvan gübresi kullandığı malına “Organik” yazmış.
Hayvan b.kunu organik zannediyor.
Ne bilsin?
Yahu elinde bir telefon var, gir internete bak, “Organik neymiş?” diye.
Bazılarının, çiftlik yumurtalarını b.kuna bulaştırıp “Gezen yumurta” ya dönüştürdüğünü bilmiyor da değiliz hani.
Köy yumurtası yazmış adam etikete.
Yahu köylerde tavuk kalmadı hangi köy bu?
Ayrıca önündeki sepetin büyüklüğüne bakınca, toplasan tüm köylerde o sepeti dolduracak tavuk yok.
Bizim ülkemizde her şey mübah.
Yaz kardeşim “Ev yapımı” diye.
Nasılsa denetleyen yok.
Yaz “Organik” diye soran yok.
Şimdi bunları yasaklamışlar, denetleyeceklermiş.
Haydi bakalım, inşallah.
BÜYÜTMEK
Biz “Ekmekle, Kıymayla, Asgari Ücretle” uğraşırken dünyada neler oluyor neler?
Mesela bilim insanları “Dişleri yeniden büyütmek için” yeni bir yöntem geliştirmişler.
Peki ya biz?
Biz enflasyonu büyütmek için yeni yöntemlerle uğraşıyoruz.
GÜNDELİKÇİ KADIN
Kadınlarımızın çalışma hayatına atılmalarıyla ortaya çok büyük bir sorun çıktı.
Neydi bu:
“Gündelikçi kadın sorunu…”
Evlere temizliğe geldiğinde, ev sahibesinin daha çok yorulduğu malum.
Hatta temizlikçi gelmeden “Evi pis bulmasın, kadına ayıp olur” diyerek ön temizlik yapanlar bile var.
Fakat en büyük sorun; piyasada gündelikçi kadın bulmak.
Çünkü yok.
Bulsanız bile şartları çok ağır.
Bunu mizah halinde sosyal medyada yayınlamışlar.
Kadın telefonda temizlikçisi ile konuşuyor:
“Alo… Atiye abla bugün geleceksin değil mi? Yok yok ben evi sildim, süpürdüm tozu aldım, her yer pırıl pırıl… Şimdi camlara başlayacaktım seni aradım, saat 12’ye geliyor da… Zam mı yaptın? Olsun ablam sen merak etme öderim ben… Taksiyle mi geleceksin? Tamam ablacığım sorun yok, taksi parasını da öderim ben sen yeter ki gel… Yok yok, çocukla köpeği anneme gönderdim, hiç ayağının altında dolaşan kimse olmayacak ablam, sen merak etme… Tamam ablacığım gelirsin değil mi 12’ye kadar? Anladım demek 5’te çıkacaksın? Sorun yok ablacığım yeter ki gel sen… Tamam ablacığım sen merak etme kahvaltıya sucuklu yumurtayı hazırlıyorum… Gel ablam, gel… İyi ki varsın canım ablam benim…”
İşte böyle.
Ülkem temizlikçi kadınların esareti altında resmen.
Başbakanda böyle yetki yok, inanın…
BİRİ ÇİN Mİ DEDİ?
Çin hakkındaki 15 gerçek, sosyal medyada bir yazıda şöyle sıralanmış:
1. Çin, küresel nüfusun kabaca %18'ini oluşturan 1,4 milyardan fazla insanla Hindistan'daki sonra dünyanın en kalabalık ülkesidir.
2. İnsan yapımı en ünlü yapılardan biri olan Çin Seddi, 13.000 milden fazla uzanıyor ve işgallere karşı korunmak için yüzyıllar boyunca inşa edilmiştir.
3. Çin, küresel tarihi derinden şekillendiren kâğıt, baskı, barut ve pusulanın, icatların doğum yeridir.
4. Ülkede tanınan 56 etnik gruba sahip, çoğunluk Han Çinlilerine sahip, ancak ülke genelinde 300'den fazla dil konuşulan ülkenin etnik çeşitliliği çok geniş.
Doğu Türkistan Uygur Türklerinin yaşadığı bölgedir ve Çin tarafından 1940’lardan itibaren işgal edilmiştir.
Çinin nüfusunun yüzde 40’ının Türk kökenli olduğu ve asimile edildiği bilinmektedir. Şu an baskı altında yaşayan ve direnen Uygur Türklerinin nüfusu 60 milyon civarındadır.
5. Çin'in geniş arazisi Gobi Çölü, Himalayanın dağ sıraları, yemyeşil pirinç terasları ve Asya'nın en uzun nehri olan Yangtze Nehri'ni içerir.
6. Xi'an'da keşfedilen Terracotta Ordusu, Çin'in ilk imparatoru Qin Shi Huang'ın mezarını korumak için oluşturulan 8.000'den fazla gerçek boyuttaki asker, at ve savaş arabalarından oluşan heykelden oluşur.
7. Çin, 350 km/saat (220 mil) hıza ulaşabilen trenlerle dünyanın en büyük yüksek hızlı demiryolu ağına sahiptir..
8. Ülkenin en ikonik hayvanlarından biri olan Dev Panda, Çin'e özgü ve dünya çapında koruma çabalarının bir sembolüdür.
9. Ülkenin her biri farklı lezzetler ve pişirme stilleri sunan Kanton, Sichuan ve Şangay gibi bölgesel mutfaklarıyla zengin bir mutfak geleneğine sahiptir.
10. Çin, 2000 yıl öncesine dayanan uzun bir çay yetiştiriciliği geçmişi olan dünyanın en büyük çay üreticisi ve tüketicisidir.
11. Pekin'deki Yasak Şehir, bir zamanlar Çin imparatorları için imparatorluk sarayı, 180 dönümlük alanı kaplayan dünyanın en büyük saray kompleksi.
12. Çin kültüründe, 8 sayısının son derece uğurlu görüldüğü ve iyi şans getirmesi, 08/08/08 tarihinde başlayan 2008 Pekin Olimpiyatları da dahil olmak üzere iş ve sosyal etkinliklerdeki popülaritesine yol açıyor.
13. Ülke, uzay keşfinde önemli adımlar atarak, Rusya ve ABD'den sonra uzaya insan gönderen üçüncü ülke oldu.
14. Bahar Bayramı olarak da bilinen Çin Yeni Yılı, ay yeni yılın başlangıcından dolayı havai fişekler, festivaller ve ejderha danslarıyla kutlanan en önemli geleneksel bayramdır.
15. Çin'in son birkaç on yıl içindeki hızlı ekonomik büyümesi, küresel ticaret, teknoloji ve kültür üzerinde genişleyen bir etkiyle dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline getirdi.
BOZGUNCU
Bu iktidarın sağlık alanında her mahalleye hizmet anlayışı ile getirdiği sistem iyiydi.
Yakınımızdaki Sağlık birimine giderek hekimimize ilaç yazdırabiliyorduk.
Ama ne hikmetse bu mahalle hizmetini bir araya toplayıp hizmet vermeye başladılar.
Çanakkale’de bir çok sağlık ocağını merkeze topladılar.
Mahallesinde yaşlı, engelli olanların bir adımda ulaştıkları sağlık merkezi, şimdi hastaneden uzak neredeyse.
AKP’nin işi bu dedirtecek sistem geldi anlayacağınız.
“Yaparsa AKP yapardı zaten”, başkası düşünemezdi.
Şimdide aile hekimlerine el attılar.
“Bu sistemi nasıl bozarız?” şeklinde arayışa girmişler ve bir yönetmelik çıkardılar.
Bu yönetmeliğin en absürt tarafı, dünyada eşi benzeri olmayan maddesi:
Yönetmeliğe göre “Hekimlerin teşvik alabilmesi için, kendilerine kayıtlı kişilerin yılda en az iki kere ASM'ye gelmesi gerekiyor.”
Yani şu mu isteniyor?
Aile hekimi kendi sorumluğunda kayıtlı 4000 kişiyi belirleyecek, takip edecek ve gelmiyorsa evden aldıracak.
“Gidin şu hastayı alıp gelin…”
Adam kahvede okey oynuyor.
Yanına iki tane izbandut gibi adam belirliyor.
“Hişşt birader! Adın Mehmet Hasta’mı?”
“Evet!”
“Sen son 6 ayda aile hekimine gitmemişsin?”
“Evet, gitmedim.”
“Tama yürü o halde şimdi gidiyorsun?”
“Neden?”
“Yönetmelik böyle…”
“Ama ben hasta değilim!”
“Sen yönetmelikten daha mı iyi bileceksin? Seni gidi bozguncu seni, seni terörist seni, seni Fato’cu seni. Kalk ve yürü düş önümüze…”
Peki bu insanlar ASM’ye gitmezse ne olacak?
Doktorun maaşından kesilecekmiş.
O halde soran soruyor;
“Camiye cemaat gelmediğinde imamın maaşından da kesilecek mi?
Okula talebe gitmezse öğretmenin maaşından kesilecek mi?”