MEKTUPLAR

Parasız kalan bir öğrenci babasına mektup yazıyor:

Sevgili Babacığım,

Burada telefon haTLları bozuk, görüşemedik o nedenle yazıyorum.

KaTLanılması zor bir durumdayım.

ATLatabilmek için biraz destek gerek.

Bir anlamda lastik paTLadı diye düşünebilirsin, durumu anlamışsındır.

Anneme söyle, eTLi pilavını çok özledim.

Oğlun…

Babası cevaplıyor.

Sevgili oğlum;

Ne kadar NAHif olduğunu düşünüyor, bunu kalbinin temizliğine yoruyorum.

Annenle tatilimiz sırasında çeşitli NAHiyelere uğrayarak dolaşıyoruz.

Annene kalsa NAHcıvana kadar gideceğiz. İyilik haberlerini aldık.

Hatların düzelsin telefonla da görüşürüz

Baban..

BİL BAKALIM

Güzel bir ilkbahar günü, parkta tek başına oturan genç kızın arkasından gelen biri, elleriyle kızın gözlerini kapatır:

“Bil bakalım ben kimim? Üç tahminde bilemezsen bir öpücük ve de sinemaya birlikte gitme hakkını kazanmış olacağım...”

Uzun uzun düşünen, gözlerini kapayanı elleriyle yoklayarak kim olduğunu anlamaya çalışan genç kız, sonunda yanıt verir:

“Sezar... Pastör... Napolyon...”

NE BİLSİN?

Temel, adamın birinin kendisini iskeleden denize attığını gördü ve hemen ardından atladı, adamı boğuşa boğuşa karaya çıkardı.

Adam: “Yaşamak istemiyorum... Beni niye kurtardın?” diye bağırdı çağırdı ve Temel’in elinden kurtuldu ve gene denize atladı.

Temel de peşinden.

Gene boğuştular.

Güçlü kuvvetli Temel adamı bir kez daha karaya çıkarmayı başardı.

Adam sahilde yürüdü, orada bir ağaç buldu ve dalına kendini astı.

İki saat sonra karakolda komiser Temel’in ifadesini alıyordu:

-“O buz gibi havada iki kez denize dalıp adamı sen kurtardın değil mi?”

-“Evet komiserim.”

-“Peki adam kendini astığında niye gidip ipi kesmedin de, oturup rüzgarda sallanmasını seyrettin?”

-“Ben zavallı adamın, kendini kuruttuğunu düşünmüştüm, komiserim!”

NE BİÇİM SÜLALE?

Temel, arkadaşı İdris’e havasını atıyormuş:

-“Haçan penum büyük dedem Rus Harbi’nde Ruslar’a karşı savaştı. Dedem Çanakkale Harbi’nde İnciluzlere karşı savaştı. Babam Kurtuluş Savaşı’nda Yunan’a karşı savaştı. Ben de Kore’de Koreliler’e karşı savaştım!..”

İdris atılmış:

-“Ula, haçan senun de ne kadar geçimsuz sülalen varimuş!..”

KEKEME KİTAPÇI

Kekeme olan kitap satıcısı Temel kapı kapı dolaşıp kitap satıyormuş.

Her sabah çantasına 50 kitap koyuyor, akşama kadar da hepsini satıyormuş.

Bir gün patronu:

-“Yaa Temel sen bu işi nasıl beceriyorsun? Diğer satıcılar günde en fazla 10 tane satıyor!” diye sormuş.

Temel de kekeleyerek cevap vermiş:

-“Çok basit. Önce kapıyı çalıyorum. Kapıyı açana da ‘kitap almak ister misiniz, yoksa size okuyayım mı?’ diye soruyorum!..”

SORUN İSTERSENİZ

Temel: -“Ula bana bakın, İstanbul’a gittiğimde yüzlerce otomobillik bir konvoy beni karşıladı.”

Arkadaşları: -“Hadi lan sen kimsin ki seni karşılasınlar?” diyerek inanmamışlar.

Temel: -“İsterseniz, Cumhurbaşkanı ve Başbakana da sorabilirsinuz. Onlar da aynı uçaktaydu!..”

GÖZLÜK

Küçük Temel’in komşularının bir bebeği dünyaya gelmiş ama ne talihsizlik ki minik bebeğin kulakları yokmuş…

Bebeği ailece ziyarete giderlerken bu üzücü durumu patavatsız oğlu küçük Temel’e anlatan babası:

-“Sakın ama sakın bebeğin bu kusurundan bahsetmeyeceksin! Ağzından ‘Kulak’ kelimesi çıkarsa seni mahvederim!” diye tembih etmiş…

Bebeğin yanına çıkmışlar.

Temel bebeğe yaklaşmış:

-“Ne güzel bir bebek…”

Annesi:

-“Ciddi misin? Teşekkür ederim” demiş.

Temel:

-“Minik ayakları, minicik elleri, ne de güzel gözleri var… Görebiliyorlar mı bari?”

Bebeğin annesi:

-“Evet… Doktor gözlerinin sağlam olduğunu söyledi…”

Temel:

-“Bu harika! Eğer gözlük takmak zorunda olsaydı ayvayı yemişti!”

NE DEMEK!

Temel siyasete girmeye karar vermiş.

Bir partiden milletvekili seçilince her yerden tebrik-takdir yanında hediyeler de almış.

Bir üniversiteden de doktora payesi vermek istemişler.

Temel gayet memnun kabul etmiş.

Üniversitede güzel bir törenle doktora cübbesini giymiş.

Tören gecesi eve döndüğünde Fadime:

-“Sen doktor oldun, ben de olmak istiyorum!” diye tutturmuş.

Temel: -“Hanım yapma, etme” demiş, dinletememiş.

Gitmiş üniversite rektörüne rica etmiş.

Rektör: -“Ne demek efendim, hanımınıza doktora payesi vermek bizim için bir şereftir!” demiş.

Hanımı da doktor olmuş.

Ancak eve döndüklerinde yine tutturmuş.

-“Temel… Şimdi ikimiz de doktor olduk ancak, devamlı olarak bindiğimiz atımızdan ben hicap duyuyorum. Her ikimiz de üstüne doktor sıfatıyla bineceğiz; o bundan neden mahrum olsun ki? Ona da doktora payesi alalım.”

Temel ne kadar “Olmaz” dese de hanımını ikna edememiş.

Tekrar rektöre gitmiş ve rica etmiş:

-“Bizim hanım böyle böyle söylüyor, yapabilir miyiz?” diye.

Bunun üzerine rektör:

-“Ne demek Temel Bey; biz buradan nice eşeklere doktora veriyoruz, ata niye vermeyelim!”

PENALTI

Adamın biri ölüp Cennetin kapısına dayandığında, baş melek durdurur onu.

-“İçeri almadan önce sorularıma cevap vermelisin. Hayatın boyunca tam anlamıyla iyi bir iş yaptın mı, bakalım?”

Adamcağız uzun uzun düşünür, hafızasını zorlar, ama ne yazık ki yaptığı iyi bir şeyi hatırlayamaz.

Melek tekrar sorar;

-“Peki, bari söyle, hiç cesaret gerektiren bir şey yaptın mı hayatında?”

Adam hemen atılır gururla;

-“Yaptım, tabi… Ben futbol hakemiydim. Trabzon’da bir Trabzonspor-Fenerbahçe maçını yönetiyordum. Maçın son dakikasında Trabzon aleyhine penaltı çaldım.”

Melek;

-“Vay canına, gerçekten cesurmuşsun sen. Haydi geç bakalım!”

Cennetin kapıları açılır.

Bizim hakem tam geçecekken, melek merak eder:

-“Ne zaman olmuştu bu maç?”

Hakem saatine bakar;

-“Aşağı yukarı üç dakika oluyor biteli!”

ANONS

Temel ile Fadime, tayinleri nedeniyle Erzurum’a taşınırlar.

Malum, Erzurum bol kar yağan bir yer…

Kar yağdığı bir gün akşamüzeri belediye hoparlöründen bir anons:

“Sayın sokak sakinleri, lütfen arabalarınızı sokağın sol tarafına park edin, sokağın diğer tarafındaki karlar temizlenecek!”

Temel, evden çıkar ve arabasını sokağın sol tarafına park eder.

Ertesi akşam, yine belediye hoparlöründen bir anons:

“Sayın sokak sakinleri, arabalarınızı lütfen sokağın sağ tarafına park ediniz, sokağın boş bırakılan tarafındaki karlar temizlenecektir!”

Temel yine dışarı çıkar ve arabasını sokağın sağ tarafına park eder, ancak bu arada kar yağmaya da devam etmektedir…

Bunun sonucu olarak sokakların her gün temizlenmesi gerekmektedir…

Nitekim 3. günün akşamı yine bir anons:

“Sayın sokak sakinleri, lütfen arabalarınızı sokağın sol tarafına park ediniz, sokağın diğer tarafındaki karlar temizlenecek!”

Ancak anons sırasında seste bir kopukluk olduğu için ne Temel, ne de Fadime arabaların sokağın hangi tarafına park edileceğini anlayamamışlardır.

Uzun bir süre sokağın hangi tarafına park edecekleri konusunda tartışırlar ve bir türlü bir karara varamazlar.

En sonunda Fadime:

-“Ula Temel… Madem, arabanın sokağın hangi tarafına park edileceğini anlamadık, bugün de araba garajda kalsın, boş ver anonsu!”

ÖZLEDİM

Temel, bir Fransız ve bir Amerikalı ile ıssız bir adadaymış.

Bir gün iyi huylu bir deniz perisi gelip demiş ki: “Uzun zamandır izliyorum sizi. Geminiz battıktan sonra çok acı çektiniz. Dileyin benden, ne dilerseniz.”

Fransız; “N’olur beni Fransa’ya gönder!”  demiş. Hoop gitmiş Paris’e.

Amerikalı; “Beni de Amerika’ya lütfen!” demiş ve o da hoop California’ya.

Sıra Temel’e gelmiş.

Düşünmüş, düşünmüş;

-“O Fransız ile Amerikalı uşakları çok özledim. Getur onları geriye!”

AYI İŞTE

İstanbul’da yaşayan bizim Temel, av sporuna merak salar.

Av için gerekli malzemeleri alır.

Birkaç gün avlanır.

Bir gün kahvede otururken Temel başlar maceralarını anlatmaya.

Der ki: “Bir gün tüfeğimi aldım Belgrad Ormanı’na gittim. Yarım saat gezdikten sonra bir baktım beyaz bir ayı bana doğru geliyor. Tüfeğimi doğrultmamla ateş etmem bir oldu. Tek kurşunla ayıyı yere serdim!”

O sırada arkadaşlarından birisi sorar:

“Haydi ulan oradan! Belgrad Ormanı’nda ayının ne işi var?”

Temel cevaplar: “Ulan ayı bu ne bilsin oranın Belgrad Ormanı olduğunu?”

PARAŞÜT

Temel arızalı paraşütle atlamayı reddedince komutanı ona:

-“Teknoloji gelişti, bir arıza olursa paraşüt tamircileri hemen havada tamir ediyor…” diye yalan söyleyerek ikna etmiş.

Temel bunun üzerine uçaktan aşağıya atlamış ve paraşütü açılmamış.

Tam o sırada üzerinde tulumu, elinde İngiliz anahtarıyla birinin roket gibi yukarıya doğru geldiğini görmüş ve bağırmış;

-“Paraşüt tamircisi misin?”

Adam yanından hızla geçerken;

-“Hayır! Doğalgazcıyım!”

LİNKOSİN

Temel’in eşi şiddetli soğuk almış doktor, Linkosin iğne yazmış.

Sabah Temel çıkarken hanımı yataktan seslenmiş;

-“Ula Temel, akşama dönerken Linkosin’i unutmayasun da!”

Akşam iş dönüşü, Temel her zamanki gibi kahvede Dursun’la tavla oynarken karısının ilacını ve eczanelerin kapanmak üzere olduğunu hatırlamış.

Hemen kalkıp en yakındaki eczaneye doğru koşturmaya başlamış.

Temel nefes nefese içeri girmiş; Ancak ilacın ismi bir türlü aklına gelmiyor.

Kapıda durup hatırlamaya çalışırken beceremeyince seslenmiş:

-“Ula, say pakayum şu ilaçlarun isimlerunu pana!..”

3 GÜN

Temel ile Dursun Toronto’ya gelmişler ve Temel, dünyanın en yüksek kulesi olan CN Tower’ı Dursun’a gösterip;

-“Burası o kadar yüksek ki, yukarıdan düştüğün zaman aşağıya gelene kadar 3 gün geçer.”

Dursun: -“Ölür müsün?” diye sorunca,

Temel: -“Ne zannettin ya! 3 gün yemeden içmeden yaşanır mı?”

KÜS MÜSÜN?

Kahvede bir köşede miskin miskin oturan Temel’i gören Dursun sormuş:

-“Ula Cemal’le küs misun? Artuk tavla oynamaysunuz!”

-“Ula sen olsan, pul çalan, zar tutan, kapı atlayan birisi ile tavla oynarmisun?”

-“Oynamam…”

-“O da onun içun oynamayi işte…”

BOŞ ŞİŞELER

Akıl hastanesinde bir gün bir hasta bakıcıyı yanına çağırmış ve:

-“Bana çabuk 5 şişe kola getir” demiş.

Hasta bakıcı buna kızmış ve hastaya beş tokat atarak;

-“Al işte kolalarını” demiş.

Aradan zaman geçtikten sonra yine aynı hasta, bakıcıyı yine çağırmış ve onu tokatlayınca hasta bakıcı “ne oluyor?” diye sormuş. Hasta gayet samimi;

-“Boş şişeleri getirdim abi…”

SADAKAT

Bir adam diğerine sordu:

-“Köpeğinizi satın almak istiyorum ama sadık mıdır?”

-“Hem de fazlasıyla sadık. Size bu konuda yüzde yüz garanti verebilirim.

-“Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?”

Şimdiye kadar beş kere sattım. Her seferinde de geri geldi.”

SADECE O

Temel seçimlerde aday olmuş, büyük kalabalığa karşı konuşma yapmak için kürsüye çıkmış. Cebindeki kâğıdı aramış bulamamış. Bunun üzerine seçmenlere şöyle seslenmiş:

-“Sevgili hemşerularım, puraya celirken neler söyleyeceğimu pir Allah, pir de pen pileydum. Şimdi ise sadece Allah piliy!...”

GÜZELLİK

Sosyeteden bir hatun, dostlarıyla bir araya gelmek için bir yemek düzenler.

Birkaç hortumcu, bazı devlet adamları, playboylar, playgirller falan derken, “birkaç kişi de sanat camiasından olsun” diye düşünür ve davet eder.

Bu sanatçılardan biri çok ünlü bir fotoğrafçıdır.

Fotoğrafçı, ev sahibesinden izin ister ve geceyi değerlendirmek, fotolarını teşhir etmek amacıyla, salonun uygun bir köşesine küçük bir sergi açar.

Yemekten önce sergi kısmında vakit geçirilir, sorular sorulur, kritikler yapılır.

Ev sahibesi de boş durmaz, müthiş bir yorum yapar;

-“Fotoğraflarınız çok güzel beyefendi. Pahalı ve güzel bir makineniz olsa gerek.”

Sanatçı tevazu içinde gülümser sadece. Bozulduğunu belli etmez. Yemekler yenir, sohbetler edilir, kakara-kikiri derken, vakit geçer ve vedalaşma zamanı gelir.

Herkes birer ikişer ayrılırken, sıra sanatçıya gelir:

-“Yemekleriniz mükemmeldi hanımefendi. Harika ve çok pahalı tencereleriniz olsa gerek...”

İDAM

Temel idama mahkûm olmuş…

İnsancıl idam modası var ya, “Nasıl istersin?” demişler.

-“Kafamı kesin… Ama en acısız kafa kesen bir celladı isterim!”

Öyle bir cellat varmış Çin’de...

Adı da Çang Çung Çong’muş…

Dünyanın parasını verip Çang’ı getirmişler...

Temel kellesini kütüğe koymuş.

Çang kılıcı kaldırmış…

Dakikalar geçiyor…

Temel daha fazla dayanamamış;

-“Hadi yahu… Keseceksen kes!”

Çang; -“Benim işim bitti evlat… Ama sen sakın hapşırayım deme!”

ISLAK HAVLU

Temel ile Dursun iddialaşıyorlarmış.

Temel: “Ben denize 25 metreden dalabilirim!” demiş.

Dursun hemen müdahale edip:

-“Yok; yapamazsın!” demiş.

Temel çıkmış, atlamış ve dalıp çıkmış.

Bu sefer Dursun iddiayı daha ileri götürerek: -“Ulan ben de 30 metreden dalarım!” demiş. Tabii bu sefer de Temel itiraz etmiş:

-“Yok; yapamazsın!”

Neyse Dursun da çıkıp dalışını başarıyla tamamlamış. Bu sefer Temel:

-“Ulan ben de 20 cm suya 3.5 metreden dalmazsam…” demiş.

Dursun’dan yine itirazlar,

-“Yok yapamazsın!”

Neyse Temel çıkıp dalışı bir güzel becermiş. Bu sefer Dursun kıllanmış:

-“Lan ben de 20 cm suya 4 metreden dalarım!”

Tabii Temel’den hemen muhalefet.

Amma velakin Dursun dalışı başarı ile tamamlıyor.

İyice fitil olan Temel:

-“Ulan ıslak havluya 2.5 metreden dalayım da gör!” diyor.

Tabii Dursun itiraz ediyor.

Sonunda Temel:

-“Getirin pagayum ıslak havluyu!” diyor.

Adamlar getiriyor.

Temel çıkıyor 2.5 metre yüksekliğe ve atlıyor…

Çakılıyor aynen.

Sersemlemiş bi şekilde doğruluyor ve:

-“Lan kim sıktı bu havlunun suyunu?”