Bu ülkede dolandırıcı olmak çok kolay.
Çık ortaya “Sizi dolandıracağım” deyin, yine de müşteri bulursunuz.
Zira bizim vatandaş dolandırılmaya müsait.
“Çin’den yeni geldi bunlar, bütün Avrupa kullanıyor…” diye elinize jilet alıp satsanız, 2 dakikada biter.
“Arabanızın benzin deposuna döküyorsunuz, araba 150 km daha fazla gidiyor…” deseniz tezgâhın önü kuyruk olur.
“Artık çamaşır deterjanına son, bu tableti bir kere kullanın, 3 ay boyunca makinedeki bu tablet çamaşırlarınızı yıkasın. Extra masrafa son…” diye bağırsanız etrafınız insan dolar.
“Oldukça ucuza sattığımız bu su Zem zem suyudur” deseniz, iki dakikada biter.
“Bu seccade ile namaz kılsanız bütün günahlarınız affolur” diye pazarlama yapsanız, üstüne hayır duaları alırsınız.
Eski zamanda Sülün Osman varmış.
Hep anlatılırdı, köprüleri, Galata Kulesini satarmış İstanbul’a gelen gariban insanlara.
Günümüzün Sülün Osmanları da türemişti ANAP zamanında.
Ama ne Sülün Osman!
Çaldılar, çırptılar, yediler, içtiler…
Adamlar Başbakanı, Genel Kurmay Başkanını bile dolandırmışlardı.
Din ile dolandırmak şimdilerde moda oldu.
Sahte tarikatlar, cemaatler yapıyor bu işleri.
Mal varlıklarına bakın.
Neler var neler?
Sahte şeyhler bile türedi.
Anlatıyor bir tanesi videoda;
“Bir gün … … hazretleri eve gelmiş, bakmış ki hizmetçisi yerde ölmüş vaziyette yatıyor.
Bu hizmetçisini çok sevdiği için hemen Azrail’i yakalıyor.
Ona diyor ki;
‘Neden canını aldın?’
‘Emir böyle’ diye cevap vermesinin ardından bu hazret Azrail’in elinde bulunan (o gün canını aldığı insanların ruhlarının yer aldığı) sepete bir vuruyor, bütün ruhlar dağılıp tekrar cesetleri ile buluşuyor.
Hizmetçi diriliyor.
Allah, Azrail’e hesap sorduğunda ise olayı anlatıyor.
Allah da diyor ki: ‘O benim sevgili kulum, ona dokunmayacaktın…’
Yine anlatıyor o zat sosyal medyadaki videosunda;
“Hz. Osman arkasındaki güneşe şöyle bir bakıyor omuzunun üzerinden.
Güneş sönüyor…”
Bunlara inanan insan dolu.
Resmen dinimizle alay ediyorlar, çarpıtıyorlar, itibarsızlaştırıyorlar…
Ancak dinimiz ile ilgili bu tip söylemlere de, hurafelere de kimse bir şey demiyor.
Diyanet İşleri ise; “Bunlar insanların dini duygularıyla dalga geçiyor” diyerek suç unsuru bulmuyor, bulup suç duyurusunda bulunmuyor.
Görevse, işte görev bu…
Bir cemaatin en son açıklanan mal varlığı şöyle;
17 milyar nakit para,
5 bin tane kirada gayrimenkul…
Durum bu…
YENİ BİR YER
Bu hikâyeyi zaman zaman yazarım.
İnsan hayatının gelecekteki durumunu mizahi olarak ortaya koymak için.
“Neydik, ne olacağız?” demek için.
Aynı liseden mezun, 40’lı yaşlardaki arkadaş grubu akşam nerede yemek yiyeceklerini tartışıyorlarmış.
Sonunda “Neşeli Lokanta”da buluşmaya karar vermişler.
Gerekçeleri Maria adlı garsonun mini etek giymesi ve bacaklarının çok güzel olmasıymış.
10 yıl sonra, 50 yaşına geldiklerinde tekrar buluşmuşlar.
Buluşma öncesi aynı konuyu tartışmışlar ve yine “Neşeli Lokanta”da buluşmaya karar vermişler.
Bu defa gerekçe lokantanın yemeklerinin güzelliği ve zengin bir şarap yelpazesine sahip olmasıymış.
10 yıl sonra, 60 yaşına geldiklerinde aynı konuyu tartışmışlar ve yine “Neşeli Lokanta”yı seçmişler.
Bu seferki gerekçeleri lokantanın sessiz ve sakin olmasıymış.
Aradan bir 10 yıl daha geçmiş, 70 yaşına geldiklerinde aynı konuyu tartışmışlar ve yine “Neşeli Lokanta” demişler…
Gerekçeleri ise lokantanın tekerlekli sandalyeler için asansörünün bulunmasıymış.
Bir 10 yıl daha geçmiş, 80 yaşına gelmişler artık.
Yine buluşup, gidecekleri lokantayı tartışmaya başlamışlar.
İçlerinden biri “Neşeli Lokanta” demiş.
“Harika…” demiş ötekiler, “Burayı hiç görmedik. Yeni bir yer… Ne iyi!”
AYVAYI YEDİK
Bu cümleyi sarf ettiğimde herkesin aklına başka bir hikâye gelebilir.
Mesela;
Evlenen bir erkek veya kadın da söylemiş olabilir.
Uzun süredir kaçtığı alacaklısına yakalanan biri de söylemiş olabilir.
Çalışmadığı yerden gelen soru karşısında bir öğrenci de demiş olabilir.
Gelen zam karşısında,
İstenmeyen bir partinin seçim kazanması karşısında,
Piknik hesabı yaparken yağmur yağması karşısında,
Zincirsiz yola çıkan şoförün kara yakalanmasıyla bu sözü sarf etmiş olabilir.
“İyi de bu söz nereden gelmiş” diye merak edeniniz varsa, o yazılmış.
Sosyal medyadan buldum size aktardım.
Okuyun bakalım beklediğiniz gibi mi?
“Bu sözü birçok kez duymuş ve kullanmışızdır.
Peki, bu söz nereden geldi?
Kültürümüze nasıl yerleşti?
Hikâyesi neydi?
Şimdi gelin bu mitolojik hikâyeyi kısaca bir okuyalım:
Akontios, Keos (Kos) Adası’nın en yakışıklı delikanlısıydı.
Bekârdı…
Genç kızlar hayrandı...
Ama o aradığı güzeli henüz bulamamıştı...
Artemis şenliklerini izlemek için Delos Adası’na gitti…
Delos, Santorini’nin hemen yanında ilahların yaşadığı bir adaydı.
Tapınakları, heykelleri, tiyatroları vardı.
Genelde zenginler yaşardı.
Akontios Delos’ta güzeller güzeli Kydippe’ye rastladı.
O an vuruldu...
Âşık oldu...
Ama Kydippe, Delos’un en soylu ailesinin kızıydı.
Akontios ise soylu değildi.
Asla Kydippe’yi kendisine vermezlerdi.
Düşündü taşındı, bir hileye başvurdu.
Hem Kydippe’yi, hem Tanrıça Artemis’i kandıracaktı.
Bir ayva aldı, üzerine iri iri yazdı.
“Artemis tapınağı üzerine ant içiyorum ki ben Akontios’a varacağım!”
Sonra Kydippe tapınakta dua ederken, ayvayı attı, bağırdı.
“Oku.”
Kydippe ayvayı tuttu.
Antik çağda yazılar yüksek sesle okunurdu.
O da herkesin duyacağı şekilde okudu:
“Artemis tapınağı üzerine ant içiyorum ki ben Akontios’a varacağım!”
Bir anlam veremedi.
Ayvadan bir diş aldı, yere attı, sonra tapınaktan ayrıldı.
Ama yemini artık yemin sayılmıştı.
Herkes gibi Tanrıça Artemis de duymuştu.
Ertesi gün Akontios, ailesinden Kydippe’yi istedi.
Vermediler...
Vermemekle kalmayıp Kydippe’yi üç kez zengin insanlarla nişanladılar.
Ama Tanrıça Artemis, üçünde de araya girdi, evliliğe izin vermedi.
Sonunda babası çaresiz Kydippe’yi Akontios’a verdi.
Çünkü Kydippe ayvayı yemişti...
Akontios’tan başkasına yar olamazdı.
Antik çağdan beri “Ayvayı yemek” deyimi güç durumda kalmak, kötü duruma düşmek anlamında kullanılır…
Bu, binlerce yıllık bir Ege deyimidir.
Ayvayı yemenin Antik kısmı burada bitiyor.
Ama bir de günümüze yakın olanın bir hikâyesi var.
O da şöyleymiş.
Anlatılıyor:
Günümüzde ise başka bir hikâyesi vardır.
Hangisi doğru bilmiyorum fakat ifade etmek istenilen anlam aynı “Kendini İstemediğin bir olayın içinde bulup, zor duruma düşmek…”
“Ayvayı yemek” sözünün hikâyesi şöyle başlıyor:
Gurbette olan ve işçi olarak çalışan ailenin evine hırsız girer.
Aile evde yoktur ama çalacak bir şey de yoktur.
Hırsız buzdolabına bakar ayva bulur.
Ve ayvaları yemeye başlar.
İlk ayvayı yer, tam ikinci ayvayı yiyecekken eve polisler gelir ve hırsız evde suçüstü yakalanır.
Hırsız mahkemeye çıkarılır.
Hırsız, hâkime “Evden bir şey çalmadığını, sadece buzdolabında bulunan ayvaları yediğini, bu sebeple hırsızlık suçundan hüküm yememesi gerektiğini” ifade eder.
Hâkim bu savunmaya göre hırsıza “Eğer ki evde yakalandığında ayvayı yememiş olsaydın, sana hırsızlığa teşebbüs suçuna uygun bir şekilde küçük bir ceza verecektim. Ancak sen evdeki ayvaları yediğin için sana hırsızlık suçundan ceza vereceğim” der ve yüklü bir ceza verir.
Hikâyeden de anlaşıldığı gibi “Ayvayı yemek” deyimi; kötü bir şey veya büyük bir hata yapanlar için kullanılır.
Bir şeyde kabahatli olmayı ifade eder..
Ferdi olarak “Ayvayı yemek” bir şekilde halledilir belki ama kötü yönetilen bir ülkenin vatandaşı olarak, “Ayvayı yemek” çok zordur…
22 senedir bizi yönetenlerin ülkeyi ne hale getirdikleri ortadayken, hala iktidar olmak için çeşitli siyasi entrikalar peşinde olmaları bizlere “Ayvayı yedireceklerinin” kanıtıdır..
Aslında Ayva yemekten artık gına geldi.
Doyduk Ayvaya.
Bence biz (Ejder meyvesi yiyemeyeceğimize göre) portakal, mandalina, elma, armut gibi meyveleri yesek daha iyi olacak.
Çeşitlilik olur, denemiş oluruz…
KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARMAYALIM
Teknoloji ilerledikçe neler duyacağız belli değil.
Uzay çıkıp fethettik.
Tamam.
“Yapay zekânın kendi kendini geliştirmesini” bekliyoruz.
Öğrenme ve uygulama aşamaları tamamlanıp, robot şekline dönüşünce görün başımıza gelecekleri.
Pardon, başımıza gelen geldi sahi.
.Mehur şirket var bilirsiniz.
“Neuralink”
Elon Musk’ın şirketi.
Adam uzay, roket sistemlerini halletti, geldi şimdi nörolojik sistemlere.
Kısaca; “Beynimize…”
Kurcalamadığı bilim dalı kalmayınca, sonunda beynimizin etini yemeye geldi.
Nasıl mı?
İnsanın sinir sistemini cihazlara bağlama alanında çalışmalar yürütüyor.
Yani, beyne takılacak bir çip vasıtası ile insanın sinir sistemini kontrol edecek.
İyi yönden bakıldığında sağlık konusunda büyük bir devrim olacak.
Felçliler yürüyecek,
Görme özürlüler görecek,
Yaşlanmaya bağlı problemler ortadan kalkacak,
Kısaca sinir sistemine bağlı problemler halledilecek.
Son durum şu;
Neuralink şirketi; Üçüncü kez bir insana beyin implantı yerleştirdi.
Musk, sosyal medya platformunda yayınlanan bir röportajında “Neuralink'li... üç insanımız var ve hepsi iyi çalışıyor” dedi.
Elon Musk açıklamasında şu açıklamayı yapmış, “Omurilik yaralanması olan ve geçen yaz implant takılan ikinci hasta, cihazın yardımıyla video oyunları oynuyor ve üç boyutlu (3D) nesneler yaratmak için bilgisayar destekli tasarım yazılımını kullanmayı öğreniyor.”
Elon Musk’ın Neuralink şirketinin yanı sıra “Rao, Synchron, Blackrock Neurotech ve Onward Medical” gibi çeşitli uluslara bağlı şirketler de bu konuda araştırma ve deneyler yapıyor.
Hollanda'dan felçli bir adam, Fransa ve İsviçre'deki araştırmacıların beyni ve omuriliği arasındaki iletişimi yeniden sağlamak için iki implant kullanmasının ardından 2023 yılında “Yürüme yeteneğini yeniden kazandı.”
Bu gelişmelere bağlı olarak; “Ölümü öngörebilen yeni yapay zekâ aracının” kalp hastalarının yaşam süresini uzatmada ezber bozabileceği de bildirilmiş.
Görüldüğü üzere bu iyi niyetle yapılmış bir girişim olarak kabul etmek lazım.
Nihayetinde sağlık söz konusu.
Ama bir de madalyonun arka tarafı var.
Bu çipler;
İnsan hareketlerini de kontrol edecek mi?
Onlara istemediği hareketleri yaptırabilecek mi?
Kısaca insanlar robot olarak kullanılabilecek mi?
Durum böyleyse oldukça vahim bir durum ortaya çıkar.
Niyeti bozuk kişiler bu çipleri kullanarak insanlık dışı bazı girişimlerde bulunabilir.
Yüksek güvenlikli ortamlar gerekir ki, bu çağda o bile kar etmeyebilir.
Her zaman olduğu gibi;
“İş yaparken göz çıkarmalım da…”